DÜNYA LENFOMA FARKINDALIK GÜNÜ NEDİR?
Geçtiğimiz 15 Eylül günü “Dünya Lenfoma Farkındalık Günü” olarak belirlenmiş ve her yıl hastalık hakkında farkındalık ve duyarlılık yaratmak için çeşitli aktiviteler yapılıyor. Ben de o günlerde olabildiğince uzmanlık alanım olan Lenfoma ile ilişkili bilgilendirme çalışmaları yapıyorum. Bu nedenle bu haftaki yazımı da lenfomaya ayırdım.
LENFOMA NEDİR?
Lenfoma günümüzün önemli hastalıklarından biridir ve son derece heterojen bir grup oluşturduğundan tanı takip ve tedavisinde önemli farklılıklar vardır.
Lenfomalar (Lenf bezi kanserleri) lenfosit ismi verilen beyaz küre hücrelerinin bir alt grubundan ve lenf bezlerinden kaynaklanır. Temel olarak Hodgkin lenfoma ve Non-Hodgkin lenfoma olmak üzere iki ana gruba ayrılırlar. Lenfomaların klinik bulguları, ilerleyişleri, tedavi yanıtları yukarıda değindiğimiz gibi birbirlerinden farklıdır. Her ne kadar lenfomaların kimi klinik özellikleri ile ayırımı mümkün olsa da alt gruplarının belirlenmesi klinisyenler tarafından değil patologlar tarafından yapılır. Burada klinisyenleri tedaviyi devam ettiren sürücüler, patologları ise o aracın GPS’i gibi düşünmek yanlış olmaz. Aracın nereye gitmesi gerektiğini patologlar belirler, klinisyenler ise usta şoförler olarak bu hedefe kazasız ulaşmalarını sağlarlar. Adres yanlışsa şoför ne kadar iyi olursa olsun hedefe ulaşılamaz.
Lenfomaların köken aldığı lenf bezleri vücudun karakolları gibidir. Vücudun enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı mücadelesinde önemli rol oynarlar. Lenf sisteminin ana hücreleri lenfositlerdir. İki çeşit temel lenfosit vardır. Bunlardan ilki B lenfosit diğeri de T lenfositlerdir.
B lenfositler antikor dediğimiz proteinleri yaparlar ve bu proteinler bakteri ve virüslere karşı bağışıklığımızı sağlar.
T lenfositler biraz daha karmaşık bir yapıya ve sisteme sahiptir. T lenfositler vücutta anormal gelişen kanser hücreleri gibi hücreleri fark eden, onları yok eden hücrelerdir. Bu hücreler aynı zamanda bağışıklık sistemin diğer fonksiyonlarını da düzenlerler ve birçok alt gruba ayrılırlar.
LENFOMALARDA RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?
Hodgkin Lenfoma veya Hodgkin Hastalığı iki ana gruptan ilkidir. Bu hastalık için risk faktörleri arasında sigara, aşırı kilo da sayılmakla beraber ilişki net gösterilememiştir. Bilinen risk faktörlerini aşağıya sıralıyorum.
Yaş: Hodgkin lenfoma her yaşta görülebilir. 20’li yaşlardan ve 55 yaşından sonra görülme sıklığı daha da yükselir.
Epstein-Barr virüsü (EBV) enfeksiyonu geçirmiş olmak: Bu enfeksiyonu geçirenlerde Hodgkin Lenfoma riski daha yüksektir. Ancak bu kimseyi korkutmamalıdır, çünkü risk bu grup kişilerde bile oran 1/1000 bildirilmiştir. Lenfoma hücrelerinin yüzde 25’inde EBV (Epstein-Barr) virüsü saptanmaktadır.
Cinsiyet: Erkeklerde görülme sıklığı daha fazladır.
Aile öyküsü: Ailede kanser öyküsü olması bir risk faktörü olabilir ancak burada alışılmış bir geçiş riskinden çok bir eğilimden söz etmek daha doğru olur.
Hastalığın görüldüğü kişilerin kardeşlerinde ve tek yumurta ikizlerinde lenfoma görülme riski daha yüksektir.
Zayıflamış immün sistem veya HIV virüsünün bulunması: Bu iki durum lenfoma gelişim riskini artıran nedenlerden olabilmektedir.
Non-Hodgkin veya Hodgkin dışı lenfomalarda ise bilinen risk faktörleri şunlardır;
İleri yaş, beyaz ırk ve erkek cinsiyet, Doğumsal immün yetmezlik sendromları, Otoimmün hastalıklar (Romatoid Artrit, sedef hastalığı (psoriasis), AIDS (HIV virüsü), HTLV-1 virüsü, Epstein-Barr virüsü, Helikobakter pilori (özellikle midede görülen bir lenfoma (MALT lenfoma) için risk faktörüdür), bağışıklık sistemini baskılayıcı uzun süreli ilaç kullananlar (kortizon vb), organ nakli yapılan hastalar (çoğunlukla bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullanırlar), geçmişinde kemoterapi uygulanmış olan hastalar…
Her iki tür lenfoma için belirtilen risk faktörlerini taşıyanlar elbette bu hastalıklara yakalanacaklar diye elbette düşünemeyiz. Bu riski olan hastalardan olasılığın daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bütün kanserlerde olduğu gibi Hodgkin dışı lenfomalarda ya da Hodgkin lenfomalarda risk faktörleri tam olarak belirlenememiştir.
Hodgkin lenfoma ve Non- Hodgkin lenfomaların klinik belirtilerle ayrılması, kimi klinik özellikler göstermelerine rağmen genellikle pek mümkün değildir. Bu iki klinik durumun ayırımı, ancak dokudan alınan örnek kullanılarak patoloji bölümü yardımıyla ile sağlanabilir.
LENFOMA BELİRTİLERİ NELERDİR? LENFOMA HANGİ BULGULARLA KENDİNİ GÖSTERİR?
1-Lenf bezlerinde büyüme, ele gelen şişlikler (hastaların bazıları sadece bu bulgular ile başvurur).
2-Lenf bezlerinin bulunduğu bölgelerde lenf bezinin büyümesine bağlı olarak çevrede bulunan organ ve dokulara uygulanan baskılara ilişkin bulgular.
3-Ateş (Uzun süren, iniş ve çıkışlarla seyreden, nedeni bulunamayan, 38.5 dereceyi pek geçmeyen ateş).
4-Terleme (bu bulgu çok sübjektiftir ve iyi sorgulanmalıdır. Burada kastedilen genellikle her gece çamaşır değiştirecek kadar yoğun bir terlemedir),
5-Kilo kaybı (6 ay içinde toplam vücut ağırlığının yüzde 10 ve daha fazlasının kaybedilmesidir. Hastalarda 6 ay beklenemeyeceğine göre bu bulgu ciddi kilo kaybı gibi düşünülmelidir.
6-Yorgunluk, halsizlik.
7-Kaşıntılar (Hodgkin lenfomada daha belirgin ve önemlidir).
8-Nedeni anlaşılamayan göğüs, kemik, karın ağrısı.
Özellikle ateş, gece terlemesi ve kilo kaybı lenfomanın B semptomları olarak bilinir. Varlığı tanıda önemlidir. Klinik bulgular, genellikler lenf bezlerinin ve organ tutulumlarının hangi bölgede ve hangi organ tutulumu olduğuna, tümörün çapına, büyüklüğüne ve tümörün büyüme hızına, hastanın eşlik eden hastalıkları ve yaşına bağlı olarak değişkenlik gösterir.
LENFOMA TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
Kemoterapi halen lenfoma tedavisinin temelini oluşturmaktadır. Özellikle hücrelerin bölünme fazında lenfoma hücrelerini yok ederler. Bu nedenle bölünmesi yavaş olan (indolent) lenfomalarda kemoterapinin etkinliği düşüktür. Hastaların büyük bölümünde “bekle- gör” tedavisi uygulanmasının temel nedenlerinden biri budur. Yapılan çalışmalar bu grup lenfomalarda tedavi edilenler ile edilmeyenler arasında genel olarak fark göstermemiştir.
Kemoterapi genellikle ağız yoluyla veya damar içerisine enjeksiyon şeklinde uygulanır. Kimi durumlarda kemoterapi ilaçlarının beyin omurilik sıvısını geçememesi nedeniyle intratekal terapi denilen omurilik içine direkt uygulamalar gerekebilir. İntratekal tedaviler bazı lenfomalarda koruyucu amaçlı olarak da uygulanabilmektedir.
Kemoterapi protokolleri, genellikle kombinasyon tedavileri şeklinde, etki mekanizmaları farklı birden çok ilacın birleşiminden oluşur. Bu protokollerin içinde hedefe yönelen akıllı ilaçlar da vardır. Bunlar arasında sayılan ve hedefe yönelik olan Rituksimab tedavisinin kemoterapi rejimlerine eklenmesiyle tüm Hodgkin dışı lenfoma tiplerinde neredeyse yüzde 15’lik bir tedavi avantajı sağlanmıştır. Hedefe yönelik tedavilerde kanser hücrelerinin üzerinde taşıdıkları birtakım işaretlere karşı onları hedef alan antikorların geliştirilmesi ve uygulanmasıdır. Bu antikorlar, lenfoma hücrelerinin üzerindeki işareti tanır ve keskin nişancılar gibi sadece o hücreleri hedef alıp ortadan kaldırırlar. Radyasyon tedavisi genellikle yüksek enerjili X ışınlarının ya da diğer radyasyon tiplerinin kanser hücrelerini öldürmesi amacıyla uygulanır. İmmünoterapi hastaların immün sistemlerinin kendi tümörüne karşı savaşmasını kolaylaştıracak ve gücünü artırabilecek tedaviler olarak tanımlanabilir. Burada hastanın kendi bağışıklık sisteminin kendi kanserine karşı savaşması esastır. Bu amaçla bir takım immün modülatör ilaçlar da kullanılır. CAR-T cell tedavisi özellikle son yıllarda son derece popülerdir. Ancak tedavinin uygulama ile 1 milyon dolar sınırına ulaşabileceğini ve tedaviye ulaşmanın çok zor olduğunu da bilmek gerekir. Nüks veya dirençli Hodgkin ve Hodgkin dışı lenfomalarda hastanın kendi iliği kullanılarak otolog kemik iliği nakli yapılır. Burada temel amaç yüksek doz bir kemoterapi uygulamaktır. Günümüzde tedavi olanakları her gün artmakta olduğundan “umutsuzluk” lenfoma tedavilerinde kullanmadığımız bir sözcüktür.