Bu konuyu üç yazı ile keseyim dedim ancak geri-bildirimler sonrası devam etmeye karar verdim. Ne zamana kadar, bilmiyorum. Bir süre daha yazmak hevesim var ama.
Bu yazı serinin dördüncü yazısı. İlk üç yazıda ülkemizdeki Faz III çalışmalardan, makalelere açık erişimden ve yazıların yayınlanabilmesi sırasındaki “nesnel olmayan” ölçütlerden söz etmiştim.
Bu yazımda da bilimde nesnel olmayan ve bilimin gelişmesine engel tuzaklardan söz edeceğim.
Tartışacağım konu yeni sayılmaz aslında.
Konuyu ilk kez gündeme getirenlerden biri Antony Barnett idi. Barnett bir gazeteci ve insan hakları savunucusu. Onun Guardian’ın “Observer” ekinde 2003 yılında çıkan yazısı tam bir şok etkisi yaratmıştı.
Makalenin tam ismi How drug firms ‘hoodwink’? idi: Türkçesi, “İlaç firmaları nasıl ‘aldatıyor’?”
Barnett’a göre bilimsel tıp dergilerinde yayımlanan makalelerin neredeyse yarısı “ghostwriters” yani “hayali yazarlar” tarafından yazılmaktaydı. Bu makalelere sonradan hekim isimleri eklenmekte ve sanki isimleri eklenen yazarların çalışmaları gibi sunulmaktaydı.
Üstelik çok güvendiğimiz bilimsel dergilerde bu genellemeye dâhildi.
Tıp dünyasındaki saygınlığı su götürmez olan The New England Journal of Medicine dergisi, bir kalp ilacının etkinliğinin rapor edildiği çalışmayı geri çekmek zorunda kalmıştı. Gerekçe makalenin yazarları arasında yer alan Alman kardiyolog Dr. Hubert Seggewiss’in çalışmadan haberi olmamasıydı.
İnanılır gibi değildi, ünlü bir dergide yayınlanan önemli bir bilimsel çalışmanın yazarları arasında adı geçen bir bilim insanı isminin çalışmaya eklendiğini bilmiyordu!
Anthony Barnett o eski ama unutulmaz yazısında, mide ilaçlarından birini konu alan bir yazıdan da söz ediyordu. Önemli tıp dergilerinden birinde yayımlanan söz konusu çalışmada katkılarından ötürü̈ teşekkür edilen hekimin aslında ilacı pazarlayan firmanın kadrolu bir yazarı olduğu anlaşılmıştı. Bu örnekleri çoğaltmak çok mümkün, ancak son yıllarda daha az yapıldığını – yapılabildiğini de eklemem gerekir.
Çünkü bilim dünyası elbette ki konuya duyarsız kalmadı. Birçok bilimsel dergi bir özeleştiri sürecine girdi. Artık makale yazarlarının tümünden ayrı ayrı onay alınarak makaleler basılıyor.
Peki, “hayalet yazarlar sorunu çözüldü mü?
ABD senatörlerinden Senatör Charles E. Grassley, 24 Haziran 2010 tarihinde Senatoya bir rapor sundu.
Senatör raporunda ismini anmayacağım bir ilaç firmasının kendi hormon ilacı ile meme kanseri arasındaki ilişkiyi değerlendiren bir makale yazdırmak için bir tıp iletişim ve eğitim şirketi, DesignWrite Inc. (DesignWrite) ile anlaştığını ve makaleye daha sonra bazı “akademi” mensuplarının da ismini yazar olarak ekleyerek bilimsel bir dergide yayınlattığını belgeleri ile kanıtladı. “Grassley, Charles, ed. (June 24, 2010). “Ghostwriting in Medical Literature” (PDF). Minority Staff Report,111th Congress,United States Senate Committee on Finance. Washington, DC. Retrieved 2010-07-11.”
Yani sorun halen sürüyor.
Kesin olan “bilimin ilerleme sürecinde” bilimsel çalışmalardan, yapılan bu bilimsel çalışmaların yayımlanmasından vazgeçilemeyeceğidir.
Günümüzde tıbbın ve insan sağlığının alınıp satılabilir bir “meta” haline gelmeye başladığı doğrudur ancak bilimsel yöntemin doğruluğuna olan inancın yitirilmemesi önemlidir.
Bir molekülün ilaç olma maliyetinin çoğu kez bir milyon dolar sınırına ulaştığı düşünülürse bilimin yoldan çıkarılmaya çalışılmasına şaşmamak gerekir.
Peki, ne yapmalı?
Aziz Sancar’a “insanlık için ne yaptın” diye sorsanız yanıtı tektir.
“Sirkadiyen ritm ve DNA tamiri.”
Einstein’a sorarsanız benzer yanıtı alırsınız.
“ E = mc2”
“Peki, ne yapmalı” sorusuna yanıt burada gizli. Yazmaya devam edeceğim.