Hep düşünürüm, bilim insanlarının tek sorumluluğu bilim üretmek veya öğretmek midir?
Bilim insanlarının uzman olduğu alan dışındaki dünyaya gözlerini kapatmak hakları var mıdır?
Nobel ödülü sahibi büyük fizyolog Ivan Petroviç Pavlov’un, Sovyet devriminin ateşli günlerinde işe yarım saat geciken asistanını “bitirmemiz gereken bir işimiz var, devrim, deneyleri aksatma nedenimiz olamaz” diye azarladığı anlatılır.
Soruyu biraz değiştireyim.
“Pozitif bilimler ile uğraşanların, öncü bilimsel kimlikleri nedeniyle çağına ve insanlarına karşı sorumluluk ve duyarlılıkları herkesten farklı olmalı mıdır?”
Şunu demek istiyorum, Pavlov’un dışarıda olup bitenlere kayıtsızlığı normal midir?
Bir Fizik profesörü laboratuar kapısının tepesine bir at nalı asar. Şaşıran meslektaşları onun gerçekten at nalının uğuruna inanıp inanmadığını merak ederler. Fizikçi, “hayır, benim batıl inançlarım yoktur ancak bana inanmasam da işe yarayacağını söylediler” diye yanıt verir.
Bilim insanları da “basit bir insan”dır sonuçta, onlara taşıyamayacağı yükler yüklememek gerekir belki.
Ama tarih boyunca olumlu veya olumsuz anlamda, bilim ile uğraşan kişiler hep “farklı” olarak algılanmış ve toplumun dışında tutulmuştur. Yani basit ve sıradan bir insan gibi yaşayamazlar. Galileo Galilei mesela, sıradan mıdır?
Çok gerilere gitmemek lazım, ya Rosenberg’ler?
Prof Dr Türkan Saylan mesela…
Hem bir aydın, hem bir bilim kadını olarak yaşadı ömrünü…
İki kez Nobel almış ünlü bilim adamı Linus Pauling’de öyledir.
Pauling, nükleer savaş karşıtı, barış yanlısı, A.B.D.’nin Vietnam, Nikaragua ve Latin Amerika’daki askeri varlığına karşı mücadele eden bir sosyal aktivist idi.
Lenfomanın isim babası Dr. Hodgkin’e ne demeli.
Onun kariyerini bitiren ırk ayrımına ve yerleşik düzene karşı duruşudur. Thomas Hodgkin henüz 21 yaşındayken “Essay on the promotion of civilization” isimli uzun denemesinde kuzey Amerika yerlilerine karşı yürütülen kolonyalist saldırılara karşı açıktan karşı çıkmış, bunun için dernekler kurmuştur…
Yeni yüzyılda bilim insanı tanımı biraz değişti.
ABD’de bulunduğum süre içinde tıp alanına çok önemli katkılar sağlayan bazı bilim insanlarının son başkanlık seçimlerinde George Bush’u ve kirli savaşını desteklediğine tanık olmuş, temel misyonu “yaşatmak” olan bu insanların tavrına şaşırmıştım.
Aslında günümüz dünyasında, sosyal bilimleri bir yana koyarsak, pozitif bilim toplumsal yanından oldukça arınmış ve bilim insanları da sadece yaptıkları işte uzmanlaşmış, herkes gibi bir meslek icra eden kişiler haline gelmiştir. Bunda bilgi birikiminin son yüzyılda inanılmaz artmasının ve bilimcilerin sadece kendi alanlarına hapis olmalarının rolü büyüktür.
Sorumu yineliyorum…
Çağımız bilim insanlarının topluma karşı sorumlulukları nedir?
Sadece bilim üretmek mi?
Örneğin Türkiye’de ayrışma ve siyasi gerginlik bu kadar tırmanmışken üniversitelerimiz neden suskunluğa gömüldü?
Bilim insanın görevi sadece alanında bilimsel makale yazmak mıdır?
Bu ölçüt gerçekten doğru, güvenilir ve objektif bir ölçüt müdür?
Bir bilim insanına bu dünya ve ülken için akademik yaşamında neler yaptın diye sorduklarında yanıtı şöyle mi olmalıdır?
– Toplam şu kadar sayıda alanımla ilgili yayın yaptım, şu kadarında ilk sıradaki isim idim, şu kadarı uluslararası indekslerde yer aldı.
Bu soruya bu yanıt Amerika Birleşik Devletleri veya bir Batı Avrupa ülkesinde verilse geçerli ve yeterli olabilir.
Üstelik onların yanıtları olasılıkla bizimkilerden çok daha kısa olacaktır.
Aynı soruyu Einstein’a sorarsanız mesela, yanıtı ne olur?
Çok kısa…
– E=mc2
Yanıt belki de her bilim insanı için halen Antik Yunan Okullarının kapısında yazılı olandır.
“Biz hayat için öğreniriz”
Ben vereceğim konferansa, yapacağım çalışmama bakarım, gerisi beni ilgilendirmez diyebilir mi bir bilim insanı Türkiye’de. Bunun Türkiye’deki “hayat” ile ne kadar ilgisi olabilir…
Sorular çok ama yanıtları bilmiyorum gerçekten…
Ya siz, siz biliyor musunuz yanıtları, en azından tahmin edebiliyor musunuz?
Öyleyse daha da kritik bir soru sorayım size…
Ülkemiz bilim dünyası, üniversitelerimiz bilim yapmaktan başını kaldıramadığı için mi toplumsal dinamiklerimize bu kadar duyarsız ve sessiz acaba?