Thomas Hodgkin ismi, isminin verildiği lenfomalar ile anılır ve bu nedenle çok kişi “Hodgkin” sözcüğünü iyi bilir. Ama Hodgkin bundan fazlasıdır, çok çarpıcı bir karakter ve çok önemli bir bilim insanıdır.
THOMAS HODGKIN KİMDİR?
Hodgkin, İngiltere-Pentoville’de 1798 yılında dört kardeşin üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Ailesi bir Protestan tarikat olan Kuveykır (Quakers) üyesiydi. Yaşamlarını katı dini kurallara göre belirlemiş olan anne ve babası aynı zamanda Kardeşler topluluğu (Society of Friends) isimli bir dini grubun da üyeleriydi. Çocukluğu, bizzat babasından aldığı son derece özel ve katı bir dini eğitim altında geçti. Thomas Hodgkin ve kardeşleri tüm yaşamları boyunca Kuveykırların tartışılmaz katı kurallarına bağlı yaşadılar.
İlk gençlik yıllarında Hodgkin ve kardeşlerine seçilmiş olanlar dışındaki kitapları okumak, oyun oynamak veya dans etmek gibi aktiviteler yasaktı. Buna rağmen tüm kardeşler pozitif bilimlere büyük ilgi duydu. Örneğin; Thomas Hodgkin, kardeşleri ve çok sevgili kuzeni Sarah Adler kimya, mekanik ve elektrik konuları ile ilgilendiler. Kuzen Sarah Adler’in Thomas Hodgkin’in yaşamında çok özel bir yeri vardı. Genç kadın, Thomas Hodgkin’in asla bir araya gelemediği en büyük ve tek aşkıydı. Bu aşk, Hodgkin’in tüm yaşamı boyunca eksilmeden devam etti.
THOMAS HODGKIN’IN TIP BİLİMİ İÇİN ÖNEMİ NEDİR?
Thomas Hodgkin’in dil öğrenmeye büyük yeteneği vardı. İlk gençlik yıllarında Latince, Fransızca, İtalyanca, Almanca ve İspanyolcayı oldukça öğrenmişti. Bu kadar çok dili biliyor olması ona kariyeri boyunca çok yardımcı oldu. Tıbba ilgi duyan Hodgkin koyu bir Katolik olduğundan, Protestan öğrencilerin alındığı Cambridge ve Oxford Üniversitelerine kabul edilmedi. Hodgkin henüz 21 yaşındayken Guy’s Hastanesinde tıp eğitimine başladı ve daha sonra eğitimine Edinburgh Üniversitesi’nde devam etti.
Ailesine yazdığı mektuplardan anlaşıldığı üzere eğitimi boyunca hep anlayışsız, zor öğrenen ve dikkatsiz biri olarak öğretmenleri ve arkadaşları tarafından sürekli eleştirildi.
Hodgkin’in yaşadığı dönemlerde, tıp öğrencilerinin eğitimlerinin bir bölümünü yurt dışında sürdürmeleri gelenekti. Bu geleneğe uygun olarak 1821 yılında önce İtalya ve daha sonra da Fransa’ya gitti. Özellikle Paris’te çalıştığı yıllar, hekimlik kariyerinin gelişmesinde son derece önemli rol oynadı.
Yaşamındaki en büyük şanslardan biri ünlü Fransız hekim ve stetoskopun mucidi René Théophile Hyacinthe Laënnec (1781-1826) ile Paris’te çalışma şansını yakalamış olmasıdır. Laënnec’in onun akademik yaşamındaki etkisi gerçekten büyük oldu. Fransa’dan İngiltere’ye dönerken Laënnec’in stetoskoplarından birini de yanında getirdi. İngiltere’ye stetoskopu ilk getirenin Thomas Hodgkin olduğunu söylemek yanlış olmaz. İngiltere’ye gelirken yanında getirdiği bu tuhaf alet o dönemde çalışma arkadaşlarının pek de ilgisini çekmedi, hatta biraz da alaya alındı. Çalıştığı kliniğin direktörü James Cholmeley’in, Hodgkin’in kendisine hediye ettiği stetoskopu ofisinde vazo olarak kullandığı bilinir.
Hodgkin, Fransa’dan döndükten sonra 1823 yılında Edinbourg Üniversitesi’nden mezun oldu ve hekim unvanını aldı. “De absorbendi Functione” isimli tez çalışmasını Latince olarak yazmıştı. Hodgkin’in hayatının bu ilk dönemi pek de ilginç değildir ancak ilerleyen yıllarda uzlaşmaz kişiliği ile hayatı çok ilginç bir hal alacaktır.
Thomas Hodgkin, mezuniyetinden iki yıl sonra Londra Dispanserinde hekim olarak çalışmaya başladı. Bu tür dispanserler günümüzdeki acil servislere benzerlik gösteriyordu. Bu merkezlere genellikle yoksul insanlar başvurur ve tedavi giderleri bağışlar ile karşılanırdı. Hodgkin’in söz konusu merkezlerde parasız veya
çok önemsiz paralara çalıştığı söylenir.
Thomas Hodgkin bu merkezlerde 2,5 yıl çalıştıktan sonra 1825 yılında “Guy’s” Hastanesi Tıp Fakültesinde anatomi ve patoloji dersleri vermeye başladı. Bu şans onun kariyerinin patoloji alanında devam etmesini sağladı. Aksi ve uzlaşmaz kişiliğine, üst sınıflara uygunsuz gelen davranış biçimlerine ve soylu meslektaşlarının tepkisine rağmen kısa bir süre sonra patoloji alanında önemsenen bir hekim olmayı başardı.
KORUYUCU HEKİMLİĞİN ÖNCÜLERİNDEN BİRİ OLARAK THOMAS HODGKIN
Hodgkin’in az bilinen yanlarından biri koruyucu hekimlik alanında çalışmalar yapan öncü hekimlerden biri olmasıdır. Onun 1841 yılında yazdığı “The Means of
Promoting and Preserving Health” isimli kitap bunun kanıtıdır. Dört ana kısımdan oluşan bu kitabın ilk kısmında ışık, temizlik ve temiz havanın insan sağlığı üzerindeki etkileri, ikinci kısımda ise sıvı ve katı gıdalar ile insan sağlığı arasındaki ilişki anlatılır. Sağlıklı vücut ve mental performans arası ilişki de kitabın ana konularından biridir. Halk sağlığı için gençlerin eğitilmelerinin şart olduğunun vurguladığı kitap halk sağlığı konusunda yazılmış ilk ve önemli eserlerdendir.
Hodgkin patolojik anatomi konusunda çağının en önemli isimlerinden biriydi. Örneğin akut apandisitin ilk kez tam bir tanımını yapan Thomas Hodgkin‘di. Kırmızı kürelerin “bikonkav” yapısını da ilk o fark etmişti. Çalıştığı süre boyunca 3000’den fazla doku örneği içeren bir atlas yaratmayı başardı. Söz konusu atlas o döneminin öğrencileri için paha biçilmez bir eğitim aracı oldu.
Hodgkin, patolojinin hemen her alanına ilgi duymaktaydı ancak temel ilgi alanı intra-torasik ve intra-abdominal tümörler ve yayılım yolları idi. Bu konuda yazdığı
ve iki bölümden oluşan uzun bir makalesi de vardı (The Morbid Anatomy of Serous and Mucous Membranes). Bu yapıt modern patolojinin de ilk önemli eserlerinden biridir.
THOMAS HODGKIN VE LENFOMA
Thomas Hodgkin’in en önemli makalesi 1832 yılında yayımlandı. (Hodgkin T. On some morbid appearences of absorbent glands and spleen. Med Chir Trans.
17;68-114,1832). Bu ünlü makalede Thomas Hodgkin, ismini tam koyamadığı ve tanımlayamadığı bir patolojiden/hastalıktan söz ediyordu. Bu olguların bir kısmı
Lenfoma idi ama Hodgkin bunu hiçbir zaman tam olarak tanımlayamadı. Bildiği elindeki lenf bezlerinin herkesin sandığı gibi “tüberküloz” olmadığıydı.
Söz konusu olguların bir kısmının “lenfoma” olduğunu ilk fark eden Dr. Samuel Wilks’dir. Wilks, Hodgkin’in makalesinden tam 33 yıl sonra yazdığı başka bir yazıda Hodgkin’e duyduğu saygı nedeniyle hastalığa Hodgkin’in ismini verdi (Hodgkin hastalığı) ve “Hodgkin” adını ölümsüzleştirdi.
Aslında lenfatik sistem, Hodgkin’in yabancı olmadığı bir konuydu. Nitekim “De absorbendi Functione” isimli tezi lenfatik sistemi konu alıyordu. Lenfatik sistem
ve dalak arasındaki ilişkiyi ilk kez bildiren de yine Thomas Hodgkin oldu. (Hodgkin T: On the uses of the spleen, Edinb Med Surg J, 18; 83-91, 1822).
THOMAS HODGKIN TÜM ÇABALARINA RAĞMEN NEDEN MESLEKTAŞLARI ARASINDA SAYGI GÖREMEDİ?
Hodgkin tüm çabalarına ve parlak akademik performansına rağmen meslektaşları arasında bir türlü hak ettiği saygıyı göremedi. Yaptıkları biliniyor ve belki de gizlice takdir ediliyordu. Ancak kimse bunu açıkça ifade etmiyordu.
Bu dışlanmanın nedenlerinden biri tıp eğitimi konusunda o zamanlar yerleşik görüşlerin tersi fikirlere sahip olması ve asla ödün vermeden bunları savunuyor olması olabilir. Kuvaykır olması da önemli bir sorundu. Nitekim İngiltere’de 1834 yılına dek ünlü Oxford ve Cambridge Üniversitelerinin tıp fakülteleri bile sadece belli kiliselere veya tarikatlara mensup kişilerin eğitim alabildiği merkezlerdi. Kuvaykır, o ayrıcalıklı tarikatlardan biri değildi. Ama Hodgkin’i esas olarak üniversite içinde yalnızlaştıran bunlardan hiçbiri olmadı.
Ancak Thomas Hodgkin’e karşı oluşan asıl tepki, yüksek sınıfların hiç hoşuna gitmeyen oldukça radikal sayılabilecek siyasi ve toplumsal fikirleriydi. Hodgkin’in tüm yaşamı hekimlik ve bilim insanlığı rolleri yanı sıra yoksulluk ve ayrımcılıkla savaşarak geçti. Yoksuldan ve haklıdan yana tercihini hiçbir güç değiştirmeyi başaramadı. Gerçekten de asla eğilip bükülmeyen, kararlı bir yapıya sahipti. Köleliğe kesin bir şeklide karşıydı ve yerli halkların haklarını savunan bir örgüt bile kurmuştu (The British and Foreign Aborigines Protection Society).
Ailesinin ve kendisinin yıllardan beri üyesi olduğu Kardeşler topluluğu (Society of Friends) isimli dernekle de ilişkisini sürdürdü. Thomas Hodgkin henüz 21 yaşındayken “Essay on the Promotion of Civilization” isimli uzun denemesinde Kuzey Amerika yerlilerine karşı yürütülen ırkçı ve yağmacı saldırıları açıktan eleştirdi. Aslında hali ve tavırları da birçok kişi için son derece iticiydi. Son derece sade giyinir ve çok tek düze bir ses tonu ile konuşurdu. İlk bakışta ilişki kurulması zor biriydi.
THOMAS HODGKIN’I HEKİMLİĞE KÜSTÜREN NEYDİ?
Hodgkin’in çalıştığı Guy’s Hastanesi, dünyada o dönemin en önemli tıp merkeziydi. Nitekim Thomas Hodgkin’in çalışma arkadaşları, böbrek hastalıklarının babası sayılan Richard Bright ve ünlü Addison Hastalığına ismini veren Thomas Addison’du. İlerleyen yıllarda bu üçlüye “Guy’s Hastanesinin 3 dev adamı” yakıştırması yapıldı.
Thomas Hodgkin için 1837 yılının önemi büyüktü. Hodgkin bu yıl içinde çalıştığı Guy’s Hastanesinde açılan önemli bir pozisyona atanmak üzere başvurdu. Söz konusu kadroya atanmak konusunda rakibi Dr. Bright’ın ilk eşinin kardeşi olan Dr. Babington’dı. Yukarıda andığım nedenlerden olsa gerek, kariyeri Hodgkin’e göre çok
daha yetersiz olan Dr. Babington, Thomas Hodgkin yerine söz konusu kadroya atandı. Bu atama Hodgkin’i çok üzdü, mesleğe ilgisini azalttı. Nihayet aynı yıl Guy’s
Hastanesindeki görevinden istifa etti. Bu derin hayal kırıklığını takiben ilerleyen yıllarda meslekten de tamamen uzaklaştı.
Hodgkin’in, yoksullar ve işçiler için temel sağlık bilgisi, soğuktan korunma, açlık ve işsizlik konularında hazırladığı broşürler vardır. Kent çevresindeki yoksul mahallelerdeki yaşam koşullarının düzeltilmesi için büyük çaba harcadı. Kuzey Amerika’daki kölelerin, Afrika halkının ve İngiltere’de yoksul varoşlarda yaşayan işçilerin yaşam şartlarının iyileştirilmesi konularında büyük uğraş verdi.
Sosyal adaletsizliğe açıkça meydan okudu. Özellikle Amerika’daki kürk ticaretini ve Kızılderililerin kötüye kullanılmasını eleştirdi. Bu eleştiriler bardağı taşıran son
damla oldu. Kimileri onun Guy’s Hastanesindeki kariyerinin sona ermesinde kürk ticaretine karşı başlattığı savaşın rolü olduğunu ileri sürerler.
Son yılları sosyal tıp konusunda kafa yormakla, sosyoekonomik düzeyi düşük, evsiz ve fakirlerin sorunları ile ilgilenmekle ve onlara yardımla geçti. Afrikalıların ve Kızılderililerin sorunları tüm zamanını alıyordu. Kurucusu olduğu dernek (The British and Foreign Aborigines Protection Society) başka dernekler ile birleşerek daha büyük bir derneğin oluşmasına katkıda bulundu (The British and Foreign Anti-Slavery Society).
THOMAS HODGKIN’İN YAŞAMININ SON YILLARI
Yaşamının son yıllarında orta doğuya birçok gezi yaptı. Yaptığı gezilerin büyük bölümünde, yaşamında onu en çok etkileyen ve en iyi dostu olan Moses Montefiore’de bulundu. Bu geziler zaten bozulmakta olan sağlığını olumsuz etkiledi.
Thomas Hodgkin, son gezisini Kudüs’e yapmak istiyordu. Ancak hedefine ulaşamadan 1866 yılında yakalandığı dizanteriden kurtulamayarak, yolda yaşamını kaybetti. Öldüğü yer olan Yafa’da bir Protestan mezarlığına gömüldü.
Thomas Hodgkin’in ünlü makalesinde sözünü ettiği 7 olgunun preparatları ölümünden yıllar sonra patolojik olarak yeniden değerlendirildi. Bu değerlendirme sonucu, bildirdiği 7 olgudan 3’ünün gerçekten Hodgkin hastalığı olduğu saptandı. İlginçtir, makalede bildirilen olgulardan 3’üde Richard Bright ve Thomas Addison’un hastalarıydı. Hodgkin makalesinde Malpighi’nin 1666 yılında benzer bir makale yazdığına da değinmektedir.
Hodgkin tıbbın kilometre taşlarından biridir. İnsani kişiliği ve sosyal adaletsizliğe karşı verdiği büyük savaş, dünyanın bu en çok bilinen patoloğunun tarihi değerini ölçüsüz arttırmıştır.