Batılı toplumlarda yapılan istatistiklere bakarsanız yetişkin yaşta her 3 kişiden ikisi aşırı kiloludur. Bu artışın çok iyi bilinen nedenleri var. Ancak son yıllarda insanların kahvaltı etmeden kendilerini sokaklara atmalarının obezite sıklığını arttırdığı ileri sürülüyor. Amerika Birleşik Devletlerinde 1991 yılında yapılan bir çalışma her dört çocuktan birinin kahvaltı etmediğini göstermiş.
Aslına bakarsanız kahvaltı yapılması veya yapılmaması ile kilo artışı arasında bilimsel olarak doğrudan bir ilişkinin var olduğunu söylemek için erken. Ancak bazı bilim insanları, sabah kahvaltı etmenin en azından öğün sayısını arttırdığını ve daha sık ve az yemeye neden olduğunu ileri sürüyor. Bu durum, diyetle ilişkili olarak termogenezi (ısı oluşumu) ve metabolik hızı arttırıyor çünkü. Bilimsel çalışmalar obez kişilerin sabah kahvaltısını daha çok atlama eğiliminde olduğunu açıkça gösteriyor. Aynı çalışmalar, sabah kahvaltı etmeyenlerin edenlerle karşılaştırıldığında daha büyük porsiyon yediklerini, yediklerinde yağ içeriğinin daha fazla olduğunu ve atıştırmaya daha eğilimli olduklarını kanıtlamış.
Ancak yanıtlanması gereken önemli bir soru var. Acaba bu durum bir neden mi, yoksa sonuç mu?
Obezlerin akşam geç saatlerde çok yemek yediklerini ve bu nedenle aslında sabahları tok uyandıklarını ileri sürmek mümkün.
Yakın zaman önce NHANES III olarak adlandırılan ve Amerika Birleşik Devletlerinde gerçekleştirilen bir çalışmada kahvaltı tip ve alışkanlıkları ile günlük kalori alışı ve vücut kitle indeksi arasındaki ilişki araştırıldı. Toplam olarak 16.543 deneğin katıldığı bu çalışmada sabah kahvaltı yapmamanın en azından kilo vermeye yardım etmediği gösterildi. Çalışma sonunda beklendiği gibi sabah kahvaltısında et ve yumurta yiyenlerde vücut kütle indeksi daha yüksek bulundu. “Seasonal Variation of Blood Cholesterol Study” (SEASONS) çalışma sonuçları da sabah kahvaltısını atlayanlarda, sabah kahvaltı edenlere göre obezite riskinin 4,5 kat daha yüksek olduğunu ortaya koydu.
Japon çalışma grubunun yaptığı çalışmanın sonuçları da oldukça çarpıcı görünüyor. Tıp öğrencileri üzerinde yapılan bu çalışma, gün içinde hissedilen yorgunluk ile sabah kahvaltı etmemek arasında doğrusal bir ilişki olduğunu göstermekte. Yine aynı çalışmada akademik performans düşüklüğü, öğrenme zorluğu gibi eğitim açısından olumsuz faktörlerin kahvaltı etmeyenlerde daha fazla olduğu gösterildi. Benzer ilişki orta öğretim öğrencileri için de geçerli bulundu. Yani kahvaltı edenler, etmeyenlere göre daha kolay sorun çözüyor, ruhsal durumları daha iyimser oluyor.
Yaşları 11-13 arasında değişen grup ile yapılan bir başka çalışma ise kahvaltı edenlerin daha hızlı öğrendiğini gösteriyor.
Bu bulguların elbette hormonal, nörolojik veya kognitif bazı nedenleri olmalıdır. Ancak günümüzde kahvaltının bu etkiyi nasıl sağladığı tam olarak açıklanamıyor.
Bu durumda bizlere anne babalarımızdan duyduğumuz “kahvaltı en önemli öğündür” sözüne inanmak düşüyor.
Kimileri “kahvaltı en önemli öğündür” önermesinin Franz Kafka sayesinde doğduğuna inanır. Kafka, “Metamorfoz” isimli kitabında Gregor’un babasına söyletir bu cümleyi.
Kafka olmasa da aslında kahvaltı tarih boyunca hep önemli olagelmiştir ve çalışmalar gösteriyor ki, boşuna değildir bu.
Kahvaltı sözcüğü, Türk kültüründe kahvaltıdan sonra kahve içmek bir gelenek olduğundan, kahveden önce yenenanlamına gelen “kahve altı” sözünden türemiştir. İngilizcede ise kahvaltının karşılığı olan breakfast sözcüğü “break the fast” yani “oruç bozmak” anlamındadır.
Bildiğimiz anlamda kahvaltının hayatımıza girmesi 19. Yüzyılda ve kapitalizmin gelişimi iledir. İnsanların düzenli mesai yapmaya başladığı bu yüzyılda yemek saatlerinin düzensizliği ciddi kargaşa yaratıyordu. Kimileri sabah saatlerinde işe başlıyor ve sabah 10.00 sularında yemek için işe ara veriyordu. Bu nedenle kahvaltının aslında “kapitalizmin bir uydurması” olduğuna bile inanlar vardır.
Düşünüyorum da; nedeni ne olursa olsun, kahvaltı iyi ki var.
Sağlığa yararı bir yana, keyif açısından da kahvaltısız bir yaşam düşünülmez bence…