Başbakan Erdoğan geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşmayla Nobel Barış Ödülünü eleştirdi ve Baradey’i kastederek “Ey Nobel, sen nasıl barış ödülleri dağıtıyorsun ki bu kişiler askeri darbe yapanların yanında yer alıyor” dedi.
Yıllar önce Banu Avar, Nobel Vakfı’nın Amerikan Silah Şirketleri’nin hisse senetlerine yatırım yaparak para kazandığını ve ödülleri bu parayla ödediğini ortaya koymuş ve medyanın büyük tepkisini çekmişti.
O günler, Orhan Pamuk’a Nobel Edebiyat, Leyla Zana’ya Norveç Barış ödülü verildiği günlerdi ve medyanın tepkisinin nedeni bu ödüllere toz kondurmama telaşıydı.
O günlerde Avar şunları söylemişti;
“Batı dünyası, hedefe ulaşmak için barış ödülü de verir, silah da satar. Küresel seçkinler çıkarları doğrultusunda her yolu denerler. Her ülkede kendilerine yakın insanları örgütler, küçük gruplar oluşturarak kaleyi içten fethetmeyi hedeflerler… Kendilerine yakın olanları ödüllendirir, şöhrete gark ederler ki başkaları da aynı yolu izlesin!.. “
Ben her zaman Nobel Barış ve Edebiyat ödüllerinin objektif kriterlere göre dağıtılmadığına, dahası bir çok farklı nedenden “dağıtılamayacağına” inanan biriyim. Sayın başbakanın ve malum medyanın bu gerçek ile ilişkili olarak işine geldiğinde görmezden gelen, işine gelmediğinde karşı çıkan anlayışını elbette farkediyorum. Ama en azından “şimdilik” sayın Başbakan, Banu Avar ve ben, yani “üç benzemez” aynı düşünceyi paylaşıyor görünüyoruz.
Bu işin bir tarafı, bir de Nobel’in dağıttığı bilim ödülleri var.
Hatırda tutmak gerek, bugüne dek dağıtılan Nobel Bilim Ödüllerinin 200’e yakınını nüfusu 14 milyon olan Yahudi topluluğundan bilim insanları almışken, toplamı 1.5 milyarı aşan İslam âleminde sadece 2 bilim insanı bu ödüle layık bulunmuş.
Bu ödüllerde de Barış ve Edebiyat ödüllerine benzer “yanlılık” durumu olabilir mi?
Kral Faysal Vakfı’nın dağıttığı ve Arap Nobel’i olarak bilinen, tıp ve temel bilimler alanında verilen ödüller bu sorumun yanıtıdır. Ancak ve ne yazık ki durum yine değişmiyor. Müslüman Kral Faysal Vakfının son 10 yıl içinde dağıttığı bilim ödüllerinden sadece birini Müslüman bir bilim insanı alabilmiş.
Haydi, şimdi bu 3 Müslüman bilim adamına bir göz atalım.
İlki Nobel ödülünü alan Pakistan asıllı bilim adamı Abdus Salam. Bilimsel kariyeri Oxford Üniversitesi, St John Koleji ve Cambrige Üniversitesinde geçmiş. Uzun yıllar merkezi Trieste’de (İtalya) bulunan Uluslararası Kuramsal Fizik Merkezinin yöneticiliğini yapmış. Abdus Salam, dinden çıkmış kabul edilen Ahmedi Tarikatına üye olduğundan ismi Pakistan’daki tüm kayıtlardan çıkartılmış, yok sayılmış, yaşadığı sürece Taliban militanlarının hedefi haline gelmiş ve Pakistan makamlarının baskısıyla yaşamış bir bilim adamı.
İkinci Nobel ödüllü bilim adamı ise Ahmed Zewail. Pennsylvania Üniversitesi, Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de eğitim görmüş, oralarda kariyerini yapmış ve Obama’nın Bilim ve Teknoloji Konseyi üyeliğine dek yükseltilmiş biri.
Kral Faysal Vakfı Bilim Ödülü sahibi Dr Semir Zeki’ye gelince, o da ne yazık ki, 1970 yılından sonra hep Londra’da “University College London” da çalışmış ve bütün kariyeri batı dünyasında geçmiş bir nöroestetik profesörü.
Peki, bu üç Müslüman bilim insanının kariyerlerine İslam dünyasının katkısı ne?
Anlayana durum açık ve nettir ve ne yazık ki, Dawkins’in islam ülkelerinin bilim ve teknoloji ile ilişkisi konusunda söyledikleri doğrudur.
Zaten Çevre ve Şehircilik Bakanı “Türkiye Müslüman bir ülke, konum itibari ile biz ara eleman yetiştirebiliriz bizden mucit, bilim adamı çıkmaz” demedi mi?
Benzer biçimde Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Twitter hesabından “Batı’nın ‘büyük oyun’u Müslüman dünyasını sürekli bir çatışma ortamında bırakmış, bu da ilerlemeye engel olmuştur” diye yazmadı mı?
Bir sürü soru geliyor insanın aklına.
Mehmet Şimşek’in sözünü ettiği “büyük oyun” Avar’ın altını çizdiği ile aynı olabilir mi?
Bu ülkenin en iyi eğitilmiş, üretken, okumuş, entellektüel insan topluluklarını “çapulcu” saymak, onları gaza boğmak, aşağılamak bu büyük oyunun neresinde durmaktadır?