DOKTORLAR GİDERSE NE OLUR?
COVID-19 pandemisinin yorgun savaşçıları hekimler, uzun bir süredir çalışma koşullarından yakınıyorlar. Gerçekten de ülkenin en eğitimli kesimlerinden olan sağlıkçıların çalışma koşulları, ücretlendirmeleri, özlük hakları, emeklilik, istifa ile ilişkili sorunları, tükenmişlikleri, uğradıkları şiddet konularında çok önemli sıkıntıları var.
Bu konu toplumun sağlığını da doğrudan ilgilendiren bir konu. Canımızı emanet ettiğimiz sağlıkçıların bizlerin canından başka düşünmesi gereken bir şeyleri olmamalıdır. Bu nedenle hem yazdıklarımda hem de ana akım medya ve sosyal medyada söylediklerimde hep bir vurgu yaptım. Sağlık konusu gerçekten de gündelik siyasetin üstü bir konudur ve toplumsal uzlaşı ile çözülmesi gerekir.
Durum böyleyken geçtiğimiz günlerde ülkemizin en yetkili ağzından dökülen “giderlerse gitsinler” sözleri sağlık çalışanları üzerinde tam bir yıkıma neden oldu.
Bu yazımda değinmek istediğim temel nokta özelde hekimlik mesleğinin, genelde tüm eğitim gerektiren, nitelikli mesleklerin ülkemizde hızla ve bilinçli bir biçimde değersizleştirilmesi ve bu kadar açık bir “hor görme” durumuna karşı gösterilen refleksin zayıflığı.
DOKTORLARIN TEK SORUNU MAAŞ MI?
Dahası reflekslerimizin zayıflığı nedeniyle ülkemizdeki emekçi kesimlerde maddi ve manevi olarak yaratılan kayıpların geri kazanılabilmesi her geçen gün daha da zorlaşıyor. Hekimlerin sorunlarının sadece “maddi sorunlar” olarak gösterilmesi ürkütücüdür. Niteliksiz hekim yetiştireceği kuşku götürmeyen, yeni tıp fakültelerinden çıkacak ve mesleki yetersizlikleri nedeniyle hekim yerine sıradan memurlar yetiştirecek olan sağlık eğitim sistemini hiç mi tartışmayacağız?
Bu ülkede tıp fakültelerine giren öğrenci taban sıralaması geçtiğimiz yıl 49.621’dir. Yani eğitimi büyük zorluklar içeren bir mesleğe adım atacak hekim adayları üniversite sıralamasında 50.000’ci sıradan seçilmeye başlamıştır. Aksaray, Düzce, Karabük, Karaman, Yalova’da tıp fakülteleri kuruldu. Sadece İstanbul’da 27 Tıp fakültesi vardır. Ne olacak bunların hali diyen var mı?
Bu ülkede 2020 yılında 12.000’i aşkın “sağlık çalışanına şiddet” olayının yaşandığı rapor edildi. Bunlar resmi rakamlardır. Kişi başı düşen sağlık harcaması Türkiye’de 1300 doların altındadır, bu oran OECD ülkelerinde ortalama 4000 dolardır.
Kimse ne oluyoruz demeyecek mi?
DOKTORLARIN SIKINTILARI YALNIZCA DOKTORLARI MI İLGİLENDİRİR YOKSA TÜM TOPLUMU MU?
Tek konuşulup tartışılması gereken hekimlerin maaşları değildir, onları paragöz insanlar olarak yaftalayarak sağlıkta yaşanan sorunları çözemeyiz. Temel sorun “sağlıkta dönüşüm” ismi altında dayatılan adaletsiz sistemdir. Bu adaletsizlikten zarar gören ise esas olarak sağlık çalışanları değil, Türk halkının kendisidir.
Hekimleri dışında tutan, hekimlerin onaylamadığı, hekimleri “yokmuş” sayan hiçbir öneri bu ülkenin sağlık sorununu çözemez.
Hekimleri ve hekimlik mesleğini tanımadan, anlamadan yol alamayız.
Biz hekimler, motivasyonumuz olmadan mesleğimizi hakkıyla yapamayız.
Biz hekimler, her kaybettiğimiz hasta ile kendi ruhumuzun da bir parçasını kaybederek yaşayan insanlarız.
Biz hekimler, hastalarımız yüzünden uykusuz kalır, onların iyiliği için yeni bilgilerin peşine düşer, onlar için yazar, onlar için okuruz.
Buradan bu ülkenin bütününe sesleniyorum.
HEKİMLER “MEMUR” OLURSA NE OLUR?
Eğer hekimlere sıradan birer “memur” gibi davranırsanız “memur” gibi hekimleriniz olur. Kanser gibi ciddi hastalıklarınızda sizi tedavi edecek “yetişmiş” hekim bulamazsınız.
Eğer hekimlerinize “art niyetli ve dertlerinize aldırmaz insanlar” gibi davranır, onlara hakaret eder, döver, küfreder, küçümserseniz, “art niyetli ve dertlerinize aldırmaz” hekimleriniz olur, “çaresiz” kalırsınız.
Biz hekimler, bu ülkede onurumuzla yaşamayı, sadece hastalarımızın dertleriyle uğraşmayı, onlara derman olmayı istiyoruz. Karşılığında istediğimiz yatlar, katlar değil, sadece insani bir yaşam standardı ve biraz saygıdır.
Bizler bir yerlere gitmiyoruz, hep buradayız. Bu meslek ve onun mensupları hep buradaydılar ve hep burada olmaya devam edecekler.
Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediklerini eleştirmek “siyaset” yapmak değildir. Asıl “siyaset yapmak” bu sözler karşısında sessiz kalmaktır. Siyaset yapan, konu ile ilişkili sesini yükselten meslek örgütleri ve uzmanlık dernekleri değil, tam tersine “suskun” kalan örgüt ve derneklerdir.
Boynumuzdaki stetoskop en değerli aksesuarımızdır, paha biçilemezdir, değeri bir ömürdür, onu boynumuzdan kimse alamaz.