RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI
Ukrayna yanıyor, dünyada kayıkçı kavgası sürüyor. İnsanlar yok yere evlerinden yurtlarından oluyor. Dünyanın lordları Rusya’ya insanlık dersi verirken kendi yaptıklarının hatırlanmasını istemiyorlar.
Gazi Mustafa Kemal her zamanki gibi yine çok haklı; “Mecbur kalmadıkça savaş bir cinayettir”.
Rusya’ya insanlık dersi vermeye çalışan ABD’nin eski Adalet Bakanı Ramsey Clark, Birinci Körfez Savaşı’ndan yıllar sonra şunları söylüyordu.
“Körfez Savaşı’nda 42 gün içinde 11.000 sorti yapıldı, 88.000 ton bomba atıldı; bunlardan sadece % 7’si güdümlü, % 93’ü ise gelişigüzel atılan bombalardı. En az 125.000 asker, 130.000 sivil öldürdük. Öldürebildiğimiz herkesi öldürdük. Bu bir müdahale değil, bir katliamdı!”
SAVAŞIN MAĞDURLARI YALNIZCA HAYATINI KAYBEDENLER Mİ?
Savaşın daha çıplak bir tanımı bundan iyi yapılamazdı. Ama bu tanım yeterli değil. Savaşın mağdurları sadece yaşamını yitirenler ve kaybedenler değil çünkü. Ramsey Clarke’ın sözünü ettiği o Körfez savaşı sırasında 50.000 İngiliz, Kanada ve ABD askerinde nefes açlığı, halsizlik, aşırı uyarılma (irritabilite), baş ağrısı, uyku bozuklukları, unutkanlık, konsantrasyon bozukluğu, el ve ayaklarda uyuşma, kas ve eklem ağrıları, cilt döküntüleri, depresyon, göğüs ağrısı gibi yakınmalar olduğu saptanmıştı. Bu askerlerin %70’i askeri nöbetlerini tutamamakta veya tamamlayamamaktaydı. Savaş sonrası ülkelerine döndükten sonraki beş yıl içinde de bu 50.000 askerin sadece 1/6’sında yukarıda sözü edilen yakınmaların düzeldiği görüldü. Yapılan çalışmalar, yaralanma ve zehirli gazlara maruz kalma korkusunun, oluşan bu emosyonel sakatlıkta belirleyici rol oynadığına işaret ediyordu.
Savaşın üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen ABD/Indiana’da, körfez savaşında görev almış veteranlar arasında yapılan değerlendirmede, söz konusu yakınmaların halen sürdüğü saptandı. Bilim insanları bu klinik tabloya “Körfez Savaşı Sendromu” ismini verdi. Bu sendromun görülme sıklığı %5-15 olarak bildirildi.
Bakalım “Ukrayna” Sendromu’nda bu oran kaç olacak?
AKUT ÇARPIŞMA STRESİ SENDROMU
Savaş Sendromlarının, daha çok psikososyal bir fenomen olduğuna inanılıyor.
“Akut çarpışma stresi sendromu“ olarak da tanımlanan bu sendrom ilk kez Amerikan İç Savaşında tanımlanmıştı.
Amerikan İç Savaşının sürdüğü yıllarda Philadelphia Askeri Hastanesi’nde görevli Dr. Costa, 300 asker üzerinde yaptığı çalışma sonrası askerlerin önemli bölümünde nefes darlığı, çarpıntı, özellikle eforla ortaya çıkan göğüs ağrısı, yorgunluk, baş ağrısı, uyku bozuklukları, ishal, baş dönmesi gibi bulgular olduğunu, bu bulguların %35 askerde, askeri nöbet sırasında ortaya çıktığını saptıyor. Özellikle “sıla” özlemi çeken genç askerlerde, belirgin apati (kişinin çevresel uyarılara ilgisiz kalış, hissizlik, kayıtsızlık, uyuşukluk) , iştah kaybı hatta yüksek ateş gibi yakınmalar da tabloya ekleniyor.
Benzer durum, “Da Costa Sendromu”, “Asker kalbi” “ efor sendromu” gibi isimler altında Birinci Paylaşım Savaşı’nda da yaşandı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında 44.000 İngiliz askerine sağlık izni verilmek zorunda kalındı, bu askerler savaşmaya devam edemediler. Birinci Dünya Savaşından beş yıl sonra da yılda ortalama 601 İngiliz askeri söz konusu yakınmalar nedeniyle sağlık izni kullanmaya devam etti. Benzer sorunlar İkinci Paylaşım Savaşı, Kore ve Vietnam Savaşları sırasında da sürdü.
Savaş sadece kaybedenleri değil, sadece sivilleri değil, herkesi, hatta kazanan askerleri bile olumsuz etkiliyor.
Albert Camus ‘nün şu sözleri ne kadar güzeldir.
“Şimdi insanlığın önündeki dehşet verici olasılıklar karşısında, uğrunda mücadele etmeye değecek tek şeyin barış olduğunu daha da açık bir şekilde görüyoruz. Bu artık bir dua değil, tüm halkların kendi hükümetlerine yöneltecekleri bir taleptir – nihaî olarak cehennemle akıl arasında bir seçim talebi.”
İnsanoğlu, cehennem ile akıl arasındaki seçiminde keşke aklı daha çok seçebilmeyi becerebilmiş olsaydı, ya da ileriye dönük olarak becerebileceğine dair bir umut taşıyor olabilseydik…
Ukrayna’da yaşananlar umut etmemizi daha da zorlaştırıyor.