Bir hekim arkadaşımdan dinlemiştim.
Ülkemizde yabancı dil ile tıp eğitiminin başladığı yıllardan kalan bir öykü. Öğretim üyeleri, asistanlar ve öğrencilerin büyük bir hevesle İngilizce tıp eğitimi yapmaya çalıştığı yıllardan.
O dönemlerde İngilizce eğitim isteklendirmesi öylesine yüksekmiş ki, hekimler hasta başında bile İngilizce konuşur, tartışır olmuşlar. Bir gün böyle hasta değerlendirmelerinden birinde profesörler, doçentler, araştırma görevlileri, öğrenciler hastanın başına toplanmış İngilizce olarak hastayı ve hastalığını tartışmaya başlamışlar.
Hasta bildiğiniz kendi halinde bir vatandaş…
Büyük bir panik halinde, kendisi hakkında konuşulduğunun farkında ama söylenenlerin tek kelimesini anlamadan başına çöreklenen beyaz önlüklü kalabalığı izliyormuş.
Nihayet tartışma sona ermiş, hastaya tek kelime açıklama yapmadan hastayla ilgili bir takım tıbbi kararlar alınmış ve grup hastaya tek söz etmeden koğuşu terk etmiş. Grubun sonundaki en kıdemsiz araştırma görevlisi hekim, adamcağızın perişan haline acımış, çıkarken adama eğilip, Türkçe olarak “geçmiş olsun amca” demiş…
Hastanın yanıtı beni çok güldürmüştü.
“Tenk yu”…
Son günlerde yurt dışından hekim tartışması başlayalı beri bu hikâyeyi anımsayıp gülümsüyorum.
Uzun yıllar yabancı dilde tıp eğitimi olmaz diye yazdım ben.
Tıp eğitimi sırasında kendi diline yabancılaşan bir hekimin meslek yaşantısında hastalar ile olan ilişkisinde de zorluklar yaşayacağını düşünüyordum çünkü.
Lise eğitimini tamamlayıp tıp fakültesine başlayan, zaten tamamen yabancısı olduğu bir teknik disiplinin Latince ağırlıklı terminolojisini anlamaya ve öğrenmeye çalışan bir gencin bunu yaparken ana dili dışında bir dil kullanmak zorunda olduğunu düşünün.
Buna bir de öğretim üyelerinin kendi ana dilleri dışında bir dil ile eğitim yapmaya çalıştığını ekleyin. Bu işin zorluğunu daha iyi anlarsınız.
Eski TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) bilim dili olarak Türkçe konusuna büyük önem verirdi. TÜBA’nın 2003 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde düzenlediği “Türkçe Tıp Terimleri Çalıştayı”, akademinin Türkçenin bilim dili olması çabalarına iyi bir örnek oluşturur. Nitekim Akademi bu çalıştayın ardından “Hekimlik ve Türkçe” isimli önemli bir kitap yayımlamıştı.
Geçmişteki bu tür çabalar büyük ölçüde başarısızlığa uğradı. Türkçe bir bilim dili olarak bilim insanlarımızın diline tam olarak yerleşemedi.
Kimilerine göre bu tür çabalar ilk baştan başarısızlığa mahkûmdu.
Prof Dr İclal Ergenç’in sözleri bu tartışmanın belki de en kritik noktasıydı.
“Hiçbir dil dizgesi, doğasından bilim dili değildir. Bir dilin bilim dili olmasının ön koşulu o dilin konuşulduğu toplumda bilim üretiminin var olmasıdır. “
Peki, bugün bilim üretecek olan üniversitelerde neler oluyor?
Tıp Fakültelerinin kürsüleri boşalıyor, hekimler kaçıyorlar üniversitelerden…
Hekimlerimizi “Türkçe” eğitelim derken, yabancı hekimler geliyor Türkiye’ye, dillerinden tam anlamadıkları, anlayamayacakları bizim insanlarımızı tedavi etmeye…
“Hekimlik ve Türkçe” kitabını basan TÜBA’nın yerinde yeller esiyor…
Melih Cevdet Anday diyor ki, “Bir yabancı dille elde edilen bilgi anadile mal edilmedikçe, o dilin konuşulduğu ülkede gerçek bir ilerleme, bir kalkınma gerçekleştirilemez.”
Onun uyarısını dinler miyiz acaba, önemser miyiz, çabalar mıyız bir şeyleri değiştirmeye?
Belki de en güvenlisi hiçbir şey yapmamak aslında ve hatta şöyle demeliyiz belki olup bitenlere?
“Tenk yu”