Bu sütunun devamlı izleyicileri bilirler, bu güne dek cep telefonu ve sağlık konusunda bir çok yazı yazdım.
Cep telefonlarının özellikle kanser ile ilişkisi bilim dünyasının popüler konularından biridir. Kanımca cep telefonu şirketlerinin en çok reklam verenlerin başında gelmesi elde edilen verilerin medyada yeterince yer almamasına neden oluyor. Oysaki hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen “cep telefonları” ile “kanser” arasındaki ilişkinin kamuoyuna anlatılması şarttır.
İlk kez Mayıs 2011’de Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) bir kuruluşu olan “International Agency for Research on Cancer” (IARC), cep telefonlarını ve benzeri iyonize olmayan elektromanyetik alan yaratan cihazları “muhtemel” kanser nedenleri arasında gösterdi. Aynı yıllarda İsveç’ten ünlü Hardell grubu, cep telefonları ile beyin tümörleri arasındaki ilişkiyi doğruladı. Bu çalışmaya göre cep telefonları beyinde glioma ve akustik nörinoma isimli tümörlerin sıklığını anlamlı biçimde arttırıyordu.
O yıllarda dünyada 6 milyar cep telefonu kullanıcısı vardı ve bunların çok büyük bölümünü ergenlik çağındaki gençler oluşturuyordu. Bu sayının günümüzde daha yüksek olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Amerikan Kanser Enstitüsünün (NIH) web sayfasına bir göz atarsanız riskin sadece beyin tümörleri ile sınırlı olmadığını, tükürük bezi tümörlerinin sıklığının da arttığını iddia eden çalışmalar olduğunu görürsünüz.
“Pathophysiology” dergisinde 2013 yılında yayınlanan bir meta-analiz, yani o tarihe kadar yapılan bilimsel çalışmaların tümünün değerlendirildiği bir istatistiksel çalışma net olarak ilişkiyi ortaya koydu (Pathophsiology 20 (2013) 85-110). Bu çalışma da cep telefonu kullanımının beyin tümörleri olan glioma ve akustik nörinoma sıklığını arttırdığını doğruladı.
Söz konusu meta analizi yayınlayan bilim insanları DSÖ bünyesinde çalışan International Agency for Research on Cancer (IARC) isimli kuruluştan artık cep telefonlarının “muhtemel” değil “kesin” “kanserojen” yani kanser yapan cihazlar olarak tescil edilmesi gerektiğini söylüyorlardı.
Peki bu o kadar kolay mı?
Aşağıdaki öyküyü dinleyin ve siz karar verin.
Norveçli Doktor, Gro Harlem Bruntland, 2000’li yılların başlarında DSÖ başkanıydı. Döneminde DSÖ’nün cep telefonuna karşı daha aktif olması gerektiğini savunmaya başladı ve izleyen 5. ayda görevine son verildi.
Dr Bruntland, aslında öyle kolay harcanabilecek biri değildi. Norveç’te sosyal demokrat bir politikacı, diplomat ve hekim olarak çalışmıştı. İyi bir epidemiyolog, çevre konularına duyarlı, iyi tanınan bir siyaset ve bilim kadınıydı. Norveç’te başbakanlık bile yapmıştı.
O dönem Dr Bruntland’in görevinden uzaklaştırılmasında cep telefonu sektörü ile yakın ilişkisi olduğu söylenen DSÖ başkan yardımcılarından Dr. Michael Repacholi’nin parmağı olduğu iddia edildi. Rapalochi, Bruntland’ın istifasından 3 yıl sonra elektromanyetik dalgaların “zararsız” olduğunu gösteren DSÖ destekli bir çalışmanın başkanlığını yaptı. İzleyen dönemde Dr Michael Repacholi’nin telefon endüstrisinden rüşvet aldığı ortaya çıktı ve DSÖ’deki görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
Cep telefonu sektörünün büyük gücüne rağmen günümüzde IARC yanında Amerikan Kanser Derneğinin (ACS) de cep telefonlarının kanser nedeni olabileceğine vurgu yapmasını önemsemek gerekir.
Burada kısa bir ara verelim ve karşı cepheye de biraz kulak kabartalım.
Amerikan Ulusal Çevre Sağlığı Enstitüsü (NIEHS), Amerikan Hastalıkların kontrolü ve Korunma Merkezi (CDC) ve ünlü Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) cep telefonu ve kanser ilişkisinin ikna edici biçimde ortaya konamadığını belirtiyor ama her iki kurum da ekliyor;
“Bu konunun netleşmesi için daha çok veriye gereksinim var.”
Bu şu demek; elimizdeki veriler bu ilişkiyi net ortaya koyamıyor ama bu ilişkinin olmadığı anlamına gelmez.
Sevgili Babam derdi ki; bizler cep telefonu olmadan da güzelce yaşıyorduk.
Haklı, biz de en azından sağlık için daha az cep telefonu kullanabiliriz.