Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan Bey, Muhteşem Yüzyıl dizisinde sunulan Osmanlı sarayı manzarasını beğenmemiş ve bizim öyle ecdadımız yok buyurmuş! Tabii bu noktadan sonra söyledikleri aslında çok daha korkunç: Diziyi yayınlayan televizyon kanalının sahibini kınamış. Üstelik bir de yargıyı göreve çağırmış. Sayın Başbakan tarihle tarihi kurguyu birbirinden ayıramayacak kadar edebiyat ve tarih bilgisi yoksunu. Hani sanatı eleştiriyor desek (daha önce de bir heykele «ucube» demişti ya!), insanın aklına Blaise Cendrars’ın sanat eleştirisi için söylediği laf geliyor: «Sanat eleştirisi, esperanto kadar dangalakçadır» (Bu sefer hınzırlık edip Blaise Cendrars kimdir, ne zaman yaşamıştır, hangi millettendir yazmayacağım. Bakalım Başbakanın çevresinde bunu kendisine sorulduğu an Wikipedia’ya koşmadan bilebilecek tek bir tane «adam» var mı?) Sanatı beğenmediği için mahkemeye celbetmeye kalkan bu kafanın 21. yüzyılda ülkemizi yönetiyor olması kelimenin tam anlamıyla başlıbaşına bir skandaldır.
Sayın Başbakanımızın tarih bilgisi de evlere şenliktir. Kanuni’yi seferden sefere (ve ima ediyor ki zaferden zafere) koşar diye tanıyan Sayın Başbakan, gene bu sütunda daha önce de yazdığım gibi, bu padişahın döneminin Osmanlı İmparatorluğunun ilk büyük kalıcı yenilgilerini aldığı dönem olduğunu belli ki bilmiyor. 1529’da Viyana’yı almaya heveslenen padişah, lojistik desteğin adam gibi planlanamaması, bugünlerde pek moda olan bir terimle «stratejik derinlik» yoksunluğu ve istihbarat eksikliği nedeniyle burada yenilerek kuşatmayı kaldırmaya mecbur kalmıştır. Hatırlanacağı üzere, Osmanlılar bir defa daha tecrübe etmelerine rağmen asla Viyana’yı alamadılar ve Orta Avrupa’nın bu doğal kapısı önünde durmak zorunda kaldılar. Bu Kanuni’nin mirasıdır.
Babası Yavuz Sultan Selim’den beri Kanuni ve çevresi hep Hint Okyanusuna inmeye heveslenmişlerdir. Her seferinde mini mini Portekiz’den sopayı yiyip ya Basra’ya ya da Süveyş’e kaçmak zorunda kaldılar. Basra Körfezi içinde bile tutunamadılar. Bu sürekli mağlubiyetin sebebi Osmanlı’nın deniz savaşlarında kalyonların üstünlüğünü bir türlü anlayamamış olması ve ısrarla yüksek bordalı gemiler olan kalyonlara nihayet büyük bir sandaldan başka birşey olmayan kadırga ile saldırmaya kalkması (malûm, aynı nedenle Fatih’in 143 parçalık donanması, 4 Ceneviz gemisini durduramamıştı! Osmanlı aradan geçen neredeyse bir yüzyıllık zamana karşın bu mağlubiyetten hiçbir ders almamıştır), adam gibi yelken kullanamaması ve Hint Okyanusunun fiziki coğrafyası hakkında hiçbir şey bilmemesidir. Osmanlı’ya coğrafyanın önemini anlatmaya çalışan Piri Reis’in bir dedikodu uğruna boynunu vurduran da büyük padişahımız Kanunî’dir. Hani Tayyip Bey’in dizide beğenmediği saray entrikaları var ya? İşte bugün bile bütün dünyanın takdirini toplayan zavallı Piri Reis onlardan birinin günahsız kurbanıdır. Ama belki de bu Tayyip Bey’in hoşuna gitmektedir. Onun devrinde olan Balyoz mahkemeleri ile Piri Reis’in akıbeti arasında bir fark gören varsa beri gelsin. Osmanlı’nın bu coğrafya cahilliğinin sebebini merak ederse Tayyip Bey, Kanuni’nin amirali Seydi Ali Reis’in Mirat-ül Memalik’ini okusun ve bir amiralin görevi saraylarda Çağatayca gazeller mi söylemektir yoksa gittiği yerlerde istihbarat mı toplamaktır onu bir düşünsün. İnebahtı’da Kanuni’nin ölümünden sadece beş sene sonra donanmamızın aldığı ağır yenilgi boşuna değildir.
Kanuni kendi zamanında bir de Malta’yı fethe yeltenmiş, oradan da Hz. Yahya şövalyelerinden sıkı bir sopa yeyip kös kös geri dönmek zorunda kalınmıştır. Bunun nedeni, bu kuşatma esnasında ateş püskürten makinalar icat eden şövalyelerin hem teknik hem de disiplin üstünlüğüdür. Bir de ağır bir yenilgi aldığımız bu savaş esnasında seksen yaşındaki büyük amiralimiz Turgut Reisimiz bir hiç uğruna şehit olmuştur.
Kanuni kendi devrinde cereyan eden coğrafi keşiflerden hiçbir şey anlamadığı için kısa zamanda Amerika’lardan gelen gümüş Osmanlı iktisadını allak bullak ederek torunu III. Murat zamanında ilk devalüasyonu yaşamamıza neden olmuştur. Yerim olsa o zaman medreselerde başlayan ve öğrenci şekaveti ile doruğa çıkan rezillikleri yazacağım. Ama eğitimimizi adam etmek için çırpınan ve şimdi bunun mükafatını hapiste yatarak almış olan Kemal Gürüz’ün başına gelenlerden sonra bu Tayyip Bey’in umurunda olur mu, bilemem.
Tayyip Bey Muhteşem Yüzyıl dizisini yapanlara teşekkür etsin. Ya bir de gerçeği yansıtan bir dizi yapsalardı? O zaman herhalde Ergenekonluk olurlardı.