İlkokula başladığım ilk gün annem ve dedem götürmüştü beni okula. Üzerimde belimin altında sonlanan, parlak siyah renkte, boynunda beyaz yakalığı olan bir ilk okul önlüğü vardı. İlkokulumun ismi “İnönü” idi. Şimdi yerinde yeller esiyor. Kayseri’deki o eski güzelim taş bina yıkıldı, yerine çirkin, devasa bir apartman yapıldı.
Öğretmenim ilk derse başlamadan önce hepimizi ayağa kaldırmış ve söylediklerini hep bir ağızdan tekrarlamamızı istemişti.
“Türküm, doğruyum çalışkanım”…
Yıllar içinde o gün dudaklarımızdan büyük bir coşkuyla dökülen andın aslında gerçek değil sadece bir “hedef” olduğunu kavradım.
“… İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek ileri gitmektir…”
Çocukluğumuzda her gün tekrarladığımız bu “hedef”, hep bir hedef olarak kaldı ve asla ulaşılamadı.
Bugün o hedef, “ulaşılamadığından” artık yok. Eğer ona ulaşmış olsaydık öyle “zorla” yok edilmez, işlevini tamamlar ve sessizce kaybolurdu.
Bu andı yazan kişinin bir meslektaşım olduğunu sonradan öğrendim.
Bu kişi Dr. Reşit Galip idi.
Milli Eğitim Bakanı olarak 23 Nisan 1933 tarihinde yaptığı bayram konuşmasında ilk kez bu andımızdan söz ediyor ve diyordu ki;
“Bayramınız biter bitmez, mekteplerinize döndüğünüz ilk günden başlayarak birinci derse girdiğiniz zaman sınıflarınızda hep birden ve her gün şu sözleri tekrarlayacaksınız… Türküm, doğruyum, çalışkanım…”
Bu ses tam 80 yıl sonra sustu…
Reşit Galip bir İç Hastalıkları Uzmanıydı. Yürekli bir aydınlanma ve Cumhuriyet tutkunuydu.
Onun Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile olan ilişkisi “ibretlik dersler” ile doludur.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Dolmabahçe’de verdiği bir yemek sırasında Dr. Reşit Galip’in dönemin Milli Eğitim Bakanı Mahmut Esat’ı insafsızca eleştirmesinden rahatsız olmuştur. Dr Reşit Galip’e “Yoruldunuz, biraz dinlenseniz iyi olacak, buyurun istirahat edin” der. Mesaj son derece açıktır. Gazi, masanın huzurunu bozan Dr Galip’e açıkça masayı terk etmesini söylemektedir. Dr Reşit Galip’in yanıtı da en az Gazi Mustafa Kemal’inki kadar nettir. “Burası sizin değil, milletin sofrası, oturmak benim de hakkım”.
Aynı Mustafa Kemal, bu olaydan birkaç hafta sonra Dr Reşit Galip’in bir radyo konuşmasını dinleyecek ve daha önce tartıştığı aynı sofrada onun kulağına eğilerek “Yarın Milli Eğitim Bakanısınız” diye fısıldayacaktır.
Milli Eğitim Bakanı olduğunda 39 yaşındaydı.
Öğretmenlerimiz için söylediklerine bakınız.
“Gece ve gündüz geçim belasıyla dertli bir zavallı insandan hangi hakla meslek aşkı bekleyebiliriz”.
Bakan olarak ilk eylemlerinden biri öğretmenlerin hayat koşullarını düzeltmek ve maaşlarının genel bütçeden ödenmesini sağlamak oldu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin uygarlaşması için gerekli adımlardan biri olan 1933 üniversite reformunu başlattı. Bilim insanlarının “bilimsel yayın yapmalarını” veya “kitap yazmalarını” profesör ve üniversite öğretim üyesi olabilmenin ön koşulu haline getirdi.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün onun hakkında söylediklerinde açık bir “öykünme” vardır.
“Doktora gıpta ediyorum. Üniversite reformu gibi büyük bir meseleyi eline aldı ve onu başarıyor.
Dr. Reşit Galip, aynı zamanda başarılı bir iç hastalıkları uzmanıydı. Aşağıda alıntıladığım sözleri hekimlik mesleğine bakışını gözler önüne seriyor.
‘Bundan evvelki yazılarımızda “doğumu arttırmağa mı, doğanları ölümden korumağa mı çalışmalı” suallerini münakaşa ettik ve doğanları ölümden koruma lüzumunun faikıyetinde (üstünlüğünde) karar kıldık”.
Reşit Galip’in andı elbette ilkokullarda yasaklanmalıydı, öyle de oldu…