Geçtiğimiz yılın Aralık ayında Forbes dergisinde “Kafein: Duygusal Zekanın Sessiz Katili” ismiyle bir yazı yayımlandı. Bu dikkat çekici yazıdaki önemli satır başlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kafein, emosyonel ruh halimiz ve entellektüel performansımızın artmasını sağlayan ve çoğu kez belki de farkında olmadan yardım umduğumuz uyarıcı bir madde. Araştırmacılar, kafeinin etkilerini Sergio Leone’nin o ünlü filminin ismi gibi “İyi, Kötü, Çirkin” olarak özetliyor.
Kafein iyidir…
Çünkü kullandığımızda kendimizi daha uyanık, daha dikkatli, performansımızı daha yüksek hissederiz. Gerçekten de yapılan çalışmalar, kafeinin bellek fonksiyonlarını düzelttiğini, dikkat süresini ve derinliğini arttırdığını ortaya koyuyor. Ama işin aslı tam da öyle değil. John Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan bir çalışma, kafein kullanımından bir süre sonra yukarıda sözü edilen bilişsel fonksiyonların hızla gerilediğini gösteriyor.
Kafein kötüdür…
Çünkü kafein kullanımı vücudumuzda “adrenalin” salınımını artırıyor. Artmış adrenalinin organizmamızda bir çok önemli etkisi var. Adrenalinin yarattığı etkiye “dövüş veya kaç” etkisi deniyor. Kalp hızımız ve kan basıncımız yükseliyor, yaşamak için hızla karar vermemiz gereken bir tehdit karşısında yaşam kurtarıcı olabiliyor.
Ama aynı adrenalinin aşırı ve sürekli salınımı, yüksek tansiyona, kalp hızının artmasına, ritm bozukluklarına, aşırı uyarılma, panik atak, yoğun kaygı durumu, baş ağrısı, ellerde titreme gibi olumsuz etkilere neden oluyor.
Yani adrenalinde yükselme ani karar vermemiz gereken bir tehdit karşısında işe yarıyor ama bir elektronik postayı yanıtlarken gerekmiyor. Dahası, Carnegie Mellon Üniversitesinde yapılan bir çalışma, aşırı kafein kullanımının beynin oksijenlenmesini olumsuz etkilediğini, sakin ve akılcıl kararlar almayı zorlaştırdığını gösteriyor.
Kafein Çirkindir…
Çünkü kafein iyi bir uykunun önündeki en büyük engellerden biri. Kafein bizleri uykusuz bırakarak aslında ondan beklentilerimizin tam tersine neden oluyor.
Çünkü uykusuz kaldığımızda bellek, soyut düşünme, değerlendirme, konuşma becerileri gibi bilişsel işlevlerimiz büyük zarar görüyor. Düzenli biçimde uykusuz kalmak bellek sorunlarına neden oluyor.
Kafein sadece uykusuzluk yaratmıyor, bir şekilde uyumayı başarsanız bile uykunun tüm fizyolojik süreçlerini de olumsuz etkiliyor. Yani uyusanız bile uyku kaliteniz düşüyor, sabahları “dayak yemiş gibi” uyanabiliyorsunuz.
Bu durum sizi daha çok kafein içmeye itiyor. Kendinize gelebilmek için yine kafein içeren içeceklere sarılıyorsunuz, sonra yine uyuyamıyorsunuz, yine kafein… Böyle sürüp gidiyor.
Unutmayın, kafeinin yarılanma ömrü 6 saattir. Bu şu anlama geliyor, sabah saat sekizde içtiğiniz bir fincan kahve ile aldığınız kafeinin %25’i akşam saat 8‘de halen sizin vücudunuzda dolaşıyor.
Daha bitmedi.
Tüm uyarıcılar gibi kafein’de bağımlılık yaratıyor. John Hopkins Tıp Fakültesinde yapılan çalışmaya bakacak olursanız kafeinin ani kesilmesi; başağrısı, yorgunluk, konsantrasyon bozukluğu gibi bulgulara neden oluyor.
Bu nedenle uzmanlar kafein kullanımının yavaş yavaş azaltılmasını öneriyor.
Son söz olarak kafeinin kahve, çay, kakao, kolalı içecekler ve enerji içeceklerinde bulunduğunu hatırlatmak isterim.
Benim bu köşede daha önce yayımladığım “Kahve İyidir” ve “Yaşasın Çikolata” yazılarımı anımsayanlar şaşırmasın diye bir de dip not ekleme istiyorum.
Hem kahve, hem de çikolatanın olumlu etkisinden yararlanmak için mutlaka “kararınca” tüketmek gerekiyor.