HAYVAN DENEYLERİ NEDEN YAPILIYOR?
Hayvan çalışmaları tıbbın en çok konuşulan, yıllar geçtikçe daha da çok tartışılır olan konularından biri. Hem bilim insanları hem hayvan severler hem de
birçok aktivist grup hayvan çalışmalarını her geçen gün daha yüksek sesle eleştiriyorlar.
Tıp alanında deneysel amaçla hayvan kullanımı, çok uzun yıllardan beri bilim ve tıp dünyasında çok uygulanan bir yöntem. Hipokrat gibi, tıp tarihinin ilk önemli hekimlerinden olan Gallen’in henüz 2. yüzyılda hayvanlar üzerinde deneyler yaptığı biliniyor. Bu çalışmalar; 17. yüzyılda William Harvey, 19. yüzyılda ise Claude Bernard gibi önemli tıp adamları ile giderek daha da bilimsel bir nitelik kazandı.
HAYVAN DENEYLERİNE İLK TEPKİ
Hayvan çalışmalarına insani gerekçelerle gösterilmiş ilk tepkiler, 1800’li yılların son çeyreğinde burjuva ve aristokrat sınıflardan geldi. İlerleyen süreçte ise
daha çok orta sınıfın bir eylemi olarak ivmelenerek sürdü. Ryder imzalı “Victims of Science” ve Singer imzalı “Animal Liberation” gibi çok geniş yankı uyandıran kitaplar bu tırmanışın kanıtlarıdır. Ancak bilim insanlarını birer hayvan düşmanı, acımasız insanlar olarak göremeyiz kuşkusuz. Hayvan çalışmaları yürütenlerin çok sıkı kuralları var. Hayvan çalışmalarını savunan bilim insanlarının çoğunluğu diyor ki; “hayvanları sever ve korunmasını isteriz ancak bir yakınımıza veya kendimize hayvanlarda geliştirilmiş kanser tedavilerinin uygulanmasını da reddedemeyiz.”
Bilim toplumu; yaşamı anlamayı, iyileştirmeyi, desteklemeyi ve acıyı dindirmeyi amaç edinmiş olduğuna göre hayvan çalışmalarına devam edilmesi bu amaca yönelikse gerekli. Ancak bir yandan da herkesin şunu kabul etmesi gerekiyor;
- Kozmetikleri test etmek amaçlı yapılan çalışmalar, askeri ve kariyer amaçlı ya da prestij için yapılan çalışmalar, bilimsel ilerlemeye katkısının olmayacağı ya da çok az olacağı düşünülen çalışmalar ve alternatif araştırma yolları olan çalışmalarda deney hayvanlarının kullanılması etik değildir.
Avrupa Birliği ülkeleri, 1985’te, Strasburg’da “Omurgalı Hayvanların Deneysel ve Diğer Bilimsel Amaçlarla Kullanımı” konusunda bir karar metnine imza attılar.
Bu karar gereği “hayvanların ağrı, rahatsızlık, acı veya fiziksel zarar görebileceği bir deney için kullanılamayacağı veya kullanma girişiminde bulunulamayacağı” hükme bağlandı. Uygar dünyada hayvan çalışmaları sırasında “4 RE” kuralı titizlikle uygulanıyor. Bu kurallar REduce (hayvan sayısını azalt), REfi ne (yöntemi ıslah et), REplace (mevcut yöntem yerine ağrısız yöntemi bul) ve REsponsibility (sorumluluğunu bil)’dir. Daha az gelişmiş hayvan türlerinin kullanılması da (domuz ya da köpek yerine fare veya sıçan) önemli bir etik kuraldır. İnsani nedenler yüzünden hayvan çalışmalarına karşı çıkanların yanı sıra, hayvan çalışmalarının önemine bilimsel nedenlerle inanmayanlar da var. Bu düşüncede olanlar, kullanılan hayvanların, insan ile biyolojik olarak benzeşmemesinin getirdiği sakıncalar olduğunu ve bu durumun verilerin doğru yorumlanmasına izin vermediğini belirtiyor. Bu iddiaların en önemli kanıtı tütün ile yapılan hayvan çalışmaları. Bu çalışmalar, sigaranın kansere neden olan etkisinin gösterilmesinde yetersiz kalmış ve söz konusu etkinin ortaya konmasında gecikmeye yol açmıştı.
Hayvan çalışmalarına karşı olanlar, insan doku ve hücre örneklerinin kullanılması gerektiğini, hücre ve doku kültür çalışmalarının, otopsi ve biyopsi materyallerinin endoskopik incelemelerin, çeşitli görüntüleme yöntemlerinin, epidemiyolojik ve moleküler çalışmaların hayvan deneylerinin yerini alabileceğine
inanıyorlar. Bununla beraber, kornea nakli, lokal anestetiklerin keşfi , insülin tedavisi, difteri, çocuk felci, kızamık ve boğmaca aşıları, penisilin ve başka antibiyotiklerin kullanımı, açık kalp ameliyatı ve koroner “by pass”, böbrek, kalp ve kemik iliği nakli uygulamaları, ülser, astım, enfeksiyon tedavileri gibi daha birçok temel tıp uygulaması varlıklarını önemli ölçüde fare, sıçan ve diğer deney hayvanlarına borçlular.
Ancak giderek hayvan çalışmalarının hem sosyal hem bilimsel hem de etik nedenleler ile giderek azalacağı ve belki de terk edileceği de bir gerçektir bence.