İnsanlık çikolata ve sigara ile eş zamanlı olarak tanıştı. Her ikisi de Amerika’nın keşfiyle beraber yeni kıtadan Avrupa’ya getirilen yeni tatlardı.
Yakın zamana kadar çikolatanın tıpkı sigara gibi sağlığımızın düşmanlarından biri olduğu inancı yaygındı. Ancak bu inanış son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalarla tamamen değişmiştir.
Son iyi haber geçtiğimiz yıl Paris’te yapılan Avrupa Kardiyoloji Derneği Kongresinden geldi. İngiliz araştırmacılar, çikolata yiyen kişilerin yemeyenlere göre %37 oranında daha az kalp ve damar sistemi hastalıklarına yakalandığını bildirdiler. Çalışma sonuçlarına göre “inme” riski de çikolata yiyenlerde %29 oranında daha azdı.
Cambridge Üniversitesinde yapılan bu bilimsel çalışmada yer alan araştırmacılardan Dr Adrian Buitrago-Lopez diyor ki; “elbette çok çikolata tüketilmesini önermiyoruz ancak az miktarda çikolata yiyenlerde kalp hastalığı riskinin yemeyenlere göre daha düşük olduğu su götürmez bir gerçektir.”
Çalışma sonuçlarını gerçekten de yabana atmamak lazım. Çünkü çalışma aslında birden çok klinik çalışmanın bir meta analizi niteliğinde. Yani çalışmadan elde edilen son sonuç birbirinden farklı 7 klinik çalışmanın birlikte yorumlanmasıyla ortaya çıkıyor.
Çalışma, bu etkinin çikolata tipinden bağımsız olduğunu ortaya koyuyor. Değerlendirme sonuçlarına bakarsanız bitter veya sütlü çikolata tüketmek eşdeğer oranda kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarının önlenmesine katkı sağlıyor. Çikolata barlar, çikolatalı içecekler, bisküviler ve tatlıların tümü de eşdeğer etki ile dolaşım sistemimizi koruyor.
Burada kritik olan tüketilen çikolatanın miktarı gibi görünüyor. Araştırmacılar, çikolatanın günde sadece tek defa ve az miktarda tüketilmesini öneriyor. Çünkü çalışma sonucuna göre çikolata kullanım sıklığı ve miktarı ile bu risklerin azalma oranları arasında bir ilişki yok. Yani çikolatayı az miktarda yemek ile çok yemek arasında bir farklılık oluşmuyor.
Çalışmaya temel oluşturan 7 klinik çalışmanın 5’inde çok net biçimde koroner arter hastalığı yanında bu hastalıktan ölüm oranlarının da belirgin olarak azaldığı görülüyor. Dahası, ilginç bir biçimde çikolata tüketen erkeklerde şeker hastalığına yatkınlıkta azalıyor ancak benzer etki kadınlar için söz konusu olmuyor.
Dr Buitrago-Lopez ve arkadaşlarına sorarsanız, söz konusu bu etki kakao içinde bulunan polifenollere bağlı olarak ortaya çıkıyor. Polifenoller, damar iç duvarını döşeyen endotel hücre fonksiyonlarını iyileştirmek, pıhtılaşmayı sağlayan trombosit isimli hücrelerin etkilerini sınırlandırmak ve pıhtı oluşumuna engel olmak gibi fonksiyonları olan bileşiklerdir. Bu etkileri yanı sıra kan basıncının düzenlenmesi, insülin direncinin kırılması ve kan lipitlerinin düzenlenmesi üzerine de olumlu etkiler göstermektedir.
Buitrago-Lopez ve arkadaşlarının yaptığı bu çalışma geçtiğimiz yıl ünlü İngiliz tıp dergisi British Medical Journal’da “Chocolate consumption and cardiometabolic disorders: systematic review and meta-analysis” ismiyle yayımlandı. Meraklıları makaleye kolayca ulaşabilirler.
Buitrago-Lopez ve arkadaşlarının bulgularını destekleyen bir başka çalışma ise 2010 yılında Avustralyalı bilim adamları tarafında yayımlandı. Bu da tıpkı ilk özetlediğim çalışma gibi bir meta analizdi ve toplam 13 çalışma sonuçları temel alınarak değerlendirme yapılmıştı.
Bu çalışma, kakao’nun içinde bulunan ve antioksidan özellik gösteren flavanol içeriği yüksek çikolata ve bitter çikolata ile ilgiliydi ve bu çikolataların tüketiminin kan basıncının düzenlenmesine katkı sağladığını gösteriyordu. Kan basıncındaki düşüklük hem büyük (sistolik) hem de küçük (diyastolik) tansiyon değerleri için de geçerliydi. Ancak bu etki kan basıncı sistolik 140 ve diyastolik 80 mmHg değerinin altında olan bireyler için söz konusu değildi. Yani çikolata normal kan basıncına sahip olanlarda kan basıncı değerlerinin daha da düşmesine neden olmuyordu.
Son bilimsel veriler, benim gibi çikolata severlerin içini oldukça rahatlattı.
O halde çikolata seven bayanlar ve baylar ne duruyoruz; buyurun çikolataya.
Ama unutmayalım, günde sadece bir defa ve az miktarda…