DOKTORLUK “EN İYİ MESLEK” Mİ?
Geçtiğimiz günlerde çok sevgili bir arkadaşım aradı beni. Çocuğu doktor olmak istiyordu. “Neden” diye sordum, “en iyi meslek” dedi.
Aslında “en iyi meslek, en iyi yapılan meslektir”, ama arkadaşım öyle düşünmüyordu.
“Nerede olursa olsun ama doktor olsun” dedi. Doğru değildi tabii.
Tıp eğitimi çok uzun ve yorucu bir eğitimdir, emek ister adanmışlık ister ama yetmez. Eğer temel tıp eğitiminiz eksikse, iyi bir hekim olmanız zordur. Dahası tıp eğitimi en pahalı eğitimlerden biridir. Geçtiğimiz gün 3 farklı tıp fakültesinden bu yıl mezun olacak üç genç hekim adayı ziyaretime geldi. İkisi iyi bilinen iki farklı vakıf, üçüncüsü hala ayakta kalmaya çalışan köklü bir devlet üniversitesindendi. Onlarla uzun sohbet ettik. Birisi TUS sınavı sonrası İstanbul’daki büyük tıp fakültelerinden birinde İç Hastalıkları Uzmanlık eğitimine yerleşebilecek gibi görünüyordu. Diğer ikisi henüz son sınıftaydılar, yani intern doktordular. İç Hastalıkları Uzmanlık programını kazanan genç hekim, ihtisasa başlayacağını ama bu programın ilk tercihi olmadığını söyledi. İç Hastalıkları uzmanı olmak istiyordu ama Türkiye’de değil.
TÜRKİYE’DE “DOKTOR” OLMAK MI? AMERİKA’DA “ARAŞTIRMACI” OLMAK MI?
ABD’den bir merkezle yazışıyordu. “Araştırmacı” olarak kabul almış, işlemlerin tamamlanmasını bekliyordu. ABD’de yapılan USMLE sınavından iyi bir not almıştı ve Türkiye’deki uzmanlık eğitimine sadece biraz para biriktirmek ve biraz deneyim kazanmak için başlayacaktı. Kabul alır almaz da istifa edecekti. Ona “bu programa girebilecek başka birinin hakkını aldığını” söyledim, bana “herkes öyle yapıyor” dedi.
Tıp eğitimi söylediğim gibi pahalı bir eğitimdir. Bu yüzden hemen her ülke kendi hekimine gözü gibi bakar. Yatırım büyüktür ve karşılığı alınmalıdır. Nitekim birçok
ülke başka bir ülkenin parasıyla yetişmiş, kendi standartlarını sağlayabildiğini yaptıkları baraj sınavlarını aşarak göstermiş, görece daha ucuz bir insan gücüne
“hayır” demez.
TUS SINAVINA HAZIRLANMAK YERİNE ALMANCA ÖĞRENİYORLAR!
Ziyaretime gelen ikinci genç hekim meslektaşım ise Almanca öğrenmeye çalışıyor ve Almanya’da kendine bir merkez arıyordu. TUS sınavını düşünmüyordu bile. “Neden” diye sordum, “istediğim bölüme giremem” dedi. “Ama” dedim, “birçok TUS kadrosu boş kalıyor zaten açıkta kalmazsın”. Yanıtı acıtıcıydı; “Boş kalanlar kimsenin istemediği branşlar, göğüs cerrahisi, kalp cerrahisi, kadın hastalıkları ve doğum, acil, iç hastalıkları, pediatri gibi branşlar” diye yanıtladı. Gözde olan dermatoloji, plastik cerrahi gibi uzmanlık alanlarıydı. Diğer branşların ağır çalışma koşullarına, nöbet sayılarına rağmen çok düşük ücretli ve çok fazla çalışma gerektirdiğini, şiddete maruz kalma riskinin yüksek olduğunu söyledi.
2021 yılının ilk 11 ayında 1300’den fazla doktor, yurt dışında çalışmak için gerekli olan iyi hal belgesini almak amacıyla TTB’ye başvurdu. Bu sayı, 2020 yılında
1000 civarındaydı. Gözde olan ülke Almanya idi. Nasıl olmasın ki, Almanya’da 2022 yılında, ortama doktor maaşları brüt olarak yıllık 92.597 Euro, bir uzman
doktorun maaşı ise 114.589 Euro iken (StepStone, 2022), Türkiye’de bu miktar en iyi koşullarda 12.000 Euro civarındaydı, yani oradakinin yaklaşık onda biri.
Google babaya göz atın, şöyle başlayan ilanlar göreceksiniz; “Tıpta Uzmanlık Eğitimine başlamak veya Doktor olarak çalışmak amacıyla yeterli C1 seviyesinde
Almanca eğitimi…” Sanal ortamda araştırın, bu ülkede tıp öğrencilerini ABD’de yapılan USMLE kurslarına hazırlayan dershanelere rastlayacaksınız. Bir zamanların eleştiri konusu olan “TUS dershaneleri” sinek avlıyor. Kimse TUS sınavını eskisi kadar önemsemiyor. Bir yandan da öyle ya da böyle, yaşları 25’i bulan gençler hala kurs ve sınav
kapılarında umutsuzca sürünüyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un en yoğun hastanelerinden birinde genel cerrahi uzmanlık eğitimine başlamış bir genç meslektaşım bana geldi. “Hocam” dedi, “ben ihtisası bırakıyorum, acaba ilaç sektöründe bana uygun bir pozisyon bulma şansım var mı?” Gerekçesi üzücüydü; “bir kere geldiğim bu dünyada, kimsenin takdir etmediği ama çok yoğun ve fedakarlık gerektiren bir hayat sürüp sonra da ortalama bir kazançla yaşayıp ölmek istemiyorum. Böyle çalışmak bana göre değil, ben çok ama çok emek verdim, karşılığı bu olmamalıydı…”
Bu ülkede bir gün her şey yoluna girer, enflasyon düşer, ekonomi biraz düzelir ama insan ve doğanın kıyımının telafisi ne yazık ki yok. Eğitimli insanlarımızı ve
doğayı korumanın bir yolunu bulmalıyız.