“Oturmak” yani hareketsiz yaşam biçimi üzerine son zamanlarda tıp literatüründe bir çok yazı çıkmaya başladı. “Ağır, uslu” olmanın modası çoktan geçti yani. Son zamanlarda hareketsiz yaşamın sağlık açısından sakıncalarını ortaya koyan klinik çalışmalar peş peşe gelmeye başladı.
Aslında hareketsiz yaşamın neden olduğu sorunların ilk fark edilmeye başlaması 1950’li yıllara dek uzanıyor. O yıllarda İngiltere’de yapılan bir çalışma, otobüs şoförlerinde kalp krizi riskinin normal popülasyona göre 2 kat daha yüksek olduğunu gösterdi. Bu risk artışı tüm gün boyunca direksiyon başında oturmak ile açıklanamaz belki. Mesleğin yıpratıcılığı, yoğun stres ve şoförlerin mesleklerinden bağımsız risklerinin de bu artışta rol aldığı söylenebilir.
Ama bu çalışma bir ilk, bir de son çalışmalara kulak verin şimdi.
Annals of Internal Medicine tıp dünyasının en saygın dergilerinden biridir. Ocak 2015’de bu dergide yayınlanan bir bilimsel çalışma, “oturmak” ile sağlık riskleri arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koydu. Bu çalışma, hareketsiz yaşayan kişilerde kanser, dolaşım sistemi hastalıkları, şeker hastalığının hareketli bir yaşam sürenlere göre belirgin yüksek olduğunu gösterdi.
Klinik çalışmanın önemi bir meta-analiz olması, yani daha önce konu ile ilişkili yapılmış 47 farklı bilimsel çalışmanın tümünün verilerini kullanmış olması, yani yüzlerce hasta içeriyor olması. Bu çalışmanın değerini arttırıyor kuşkusuz.
Kanadalı bilim adamlarının yaptığı bu meta analizden bağımsız olarak yine bu Ocak ayında bir başka önemli dergide –American Journal of Clinical Nutrition- bir Avrupa çalışması yayınlandı.
Bu çalışma aşırı şişman olup aktif olmayan bir yaşam süren kişilerin aşırı kilolu olup aktif yaşayanlara göre daha büyük bir risk altında olduğunu gösterdi.
Bu Avrupa çalışmasına toplam 300.000 erkek ve kadın denek alınmıştı ve çalışma günde 20 dakika veya haftada 2 saatten biraz fazla süreyle egzersiz yapmanın bile sağ kalıma faydası olduğunu ortaya koydu.
Bu bulgulara karşın yaşları 50-79 arasında değişen 71.000 kadın üzerinde yapılan ve “American College of Cardiology” dergisinde yayımlanan başka bir makale oturmak ile egzersiz yapmanın arasında bir risk farklılığı gösteremedi.
Literatürdeki aksi bir kaç yazıya karşın “aktif yaşam” tercihinin ömrümüzü uzattığı ile ilişkili pek az kuşkumuz var.
Bilimsel verilere bakarsanız, 6 saat ve üzeri süreleri hep masa başında oturarak geçirenler, Londralı otobüs şoförlerinin kaderini paylaşıyor demek.
Dahası da var.
Eğer tüm gün ofiste oturarak zaman geçiriyor ve akşam iş çıkışı spor salonunun yolunu tutuyor ve orada kendinizi hırpalarcasına spor yapıyorsanız bile riski tam olarak azaltamıyorsunuz.
Peki, çözüm ne?
Daha önce de yazmıştım.
NEAT yani “non-exercise activity thermogenesis.”
Yani; olabildiğince gün içinde ayakta kalın, olabildiğince çok yürüyün, olabildiğince hareket edin, ama en önemlisi bunu gün içinde devamlı yapın.
Unutmayın;
Kanser ve dolaşım sistemi hastalıklarının çok nadir görüldüğü bir Hristiyan tarikatı olan Amiş’lerin kadınları günde 14.000, erkekleri ise 18.000 adım atıyor.
Fiziksel aktivite azlığının yüksek kan basıncı (hipertansiyon), yüksek kan şekeri, diyabet, kan lipitlerinde artış, aşırı kilo gibi riskler ile yan yana olduğunu unutmayın.
Aşırı şişmanlık benden uzaktır da demeyin, yer yüzünde 2015 yılında aşırı şişmanların sayısının 2.3 milyara yükselmesi bekleniyor, bunu bilin.
“Boş konuşmaktansa susmak, boşa yorulmaktansa oturmak iyidir” demiş atalarımız.
İnanmayın, boşa yorulmak iyidir.
Yorulun…