Orhan Bursalı, Cumhuriyet Bilim Teknoloji ekinin yayınına son verildiği haberini bana telefonla bildirmişti.
– Mustafa kovuldun!
Haberi alınca ilk aklıma gelen “Pazar günleri ben ne yapacağım” sorusuydu.
Öyle ya pazar günlerinin tatlı telaşı bitecekti.
Pazar, hafta içinin koşuşturmasından yazmaya vakit bulamadığım köşe yazımı tamamlama günüydü çünkü, “bu hafta yazı yetişmeli” telaşı demekti pazar günü.
Tam 15 yıldır ve her pazar.
Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji ekinde 2001 yılında yazmaya başlamıştım, ilk düzenli “Güncel Tıp” yazım 2003 yılında yayımlandı. Köşenin ismini sevgili eşim Handan koymuştu.
Yazmayı bu dergide öğrendim.
Bursalı, o köşeyi bana hiç tanımadan vermişti, sadece yazdıklarıma bakarak.
İlk kitabım “Sağlığınıza” için yazdığı önsözde o ilk günleri şöyle anlatmıştı.
“Tıp Bilimi: uygulamaları, insan ve toplum içerikli konularında düzenli yazabilecek, “içeriden birileri” arayışı içinde olduğumuz bir zamandı. Umudumu yitirmiştim ki elektronik posta kutuma bir mesaj düştü.
…
Dr. Çetiner kesinlikle aradığımız insandı, bir telepatik düşünce alışverişi gerçekleşmişti. Rastlantıların insan hayatında önemli kesişme noktaları oluşturduğuna inanıyorum…”
O köşede ilk yazıdan dergi kapanana kadar geçen sürede 250 civarında makale yayınlamışım.
Ölene dek asla bırakamayacağım, vazgeçemeyeceğim tek işti bu dergide yazmak, ama dergi beni bıraktı.
Dedim ya, derginin kapatılmasına çok üzüldüm.
Yaşamda hiçbir şey aynı kalmıyor ama, yeter ki umut olsun.
“Bilim ve Teknoloji” dergisinin bir biçimde hem de gecikmeden okurlarıyla tekrar buluşabileceğini düşünüyordum, umudumu hiç yitirmemiştim.
Yaşamımın son 15 yılını dolduran Pazar günü telaşından hiç ama hiç vazgeçmeye niyetli değildim.
Tıpkı Orhan gibi, Özlem, Reyhan, Rita, Tüles gibi…
Ve tabii derginin diğer tüm yazarları ve emekçileri gibi.
Çok çalıştık çünkü dergimizden vazgeçemezdik.
Kolay olmadı ama değdi.
Nihayet işte şimdi yeniden karşınızdayız.
“Herkese Bilim Teknoloji” ismiyle bıraktığımız yerden devam edeceğiz.
Tabii desteklerinizle, güveninizle, katkılarınızla.
Haydi bakalım, o halde kolları yeniden sıvayalım.
Sahi nerede kalmıştık?…