KANSER TEDAVİSİ EVDE YAPILABİLİR Mİ?
Kanser hastalarının evde tedavisi son yıllarda giderek yaygınlığı artan bir yaklaşım.
Bunun iki haklı nedeni var. İlki kanser hastalarının hastanelerde vakit geçirmek istememeleri. Bu grup hastaların tedavilerinin evde sürdürülmesi, hastaların doğal çevreleri ve sevdikleriyle birlikte vakit geçirmelerine izin verdiğinden, ciddi anlamda yaşam kalitesinde bir artış yaratıyor.
Hele COVID-19 sonrası bu eğilim çok daha belirgin hale geldi.
İkinci neden ise ekonomik. Özellikle batı ülkelerinde yatak ücretleri hastalar, sosyal güvenlik kurumları ve özel sigortalar için ciddi bir yük. Ülkemiz bakış açısıyla değerlendirildiğinde ise özellikle kanser hastalarının tedavisini sağlayacak yeterli merkez, eleman ve hekim olmadığından evde tedavi planlaması çoğu kez kaçınılmaz olabiliyor.
Son zamanlarda yapılan çalışmalar, aslında evde hasta izleme işinin ciddi bir uzmanlık işi olduğunu ve ek olarak aile bireylerinin katılım ve eğitimini gerektirdiğini ortaya koyuyor.
EVDE KANSER TEDAVİSİ SIRASINDA HANGİ HATALARA KARŞI DİKKAT EDİLMELİ?
Ünlü “Journal of Clinical Oncology” dergisinde yayımlanan eski bir makale, evde izlenen yetişkin kanser hastalarında tıbbi hata oranının %7, çocuk hastalarda ise %19 olduğunu gösterdi.
Bugünden geriye baktığımızda bu oranların yüksek olduğu görülüyor. Bilgisayar kullanımı ve elektronik reçeteleme yaygınlaştığından reçete ve tedavi protokolleri ile ilişkili hatalar hızla azalıyor. Çünkü elektronik reçeteleme, bir anlamda hekimi, eczacı ve hastayı hata yapmamaları konusunda denetliyor ve uyarıyor.
Ancak unutulmamalı, sözü edilen bu hataların büyük çoğunluğu ilaç kullanımı ile ilişkili hatalar. Yazıda hastaların büyük bölümünün meme, akciğer ve kolon kanseri olduğuna, çocukluk yaş grubunda ise lösemi, lenfoma gibi hastalıkların ilk sırada yer aldığına işaret ediliyor.
Genel olarak bakarsak, evdeki tıbbi hataların en önemli nedeni iletişim eksikliği ve yanlış bligilendirmedir. Kimi durumlarda hasta yakınları da bu iletişimsizliğe hekimi zorlayarak neredeyse çanak tutuyor. Biz hekimlerin telefon kullanarak yaptığı yönlendirmeler çoğu kez istenmeyen durumlar yaratıyor. Bu nedenle hiçbir hekim telefon ile hastaya tedavi önermek istemez. Ancak, birçok hasta ve hasta yakını “kolay” olması nedeniyle bu yolu yeğleyebiliyor. Elektronik posta, yazılı bir belge oluşturduğundan kanımca iletişim için daha tercih edilebilir bir yol olmalı.
Ülkemizdeki sorunlardan devam edersek, hekime ulaşmanın zorluğundan bıkan insanlar kolayca bir eczacı veya kalfasının önerisiyle hekime sormadan ilaç kullanabiliyor. Bu durum hastane veya poliklinik dışındaki tıbbi hataların – aslında buna hata dememek lazım, bu daha da fazlasıdır- önemli bir bölümünü oluşturuyor. Hekimler arasındaki iletişimsizlikler, standart kayıtların tutulmuyor olması, hekimlerin genellikle ekipler ile değil tek başlarına çalışıyor olmaları, ulaşılabilir olmamaları da hastane dışı tıbbi hataların ülkemizdeki önemli
nedenleri arasında sayılıyor.
Yıllar önce, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesindeki öğretim üyeliğim günlerinde, öğrencilerimle bir anket yapmıştık. Bu ankette çeşitli hastanelerin polikliniklerinde muayene olan hastalara muayene sonunda sağlık personelinin hastaları hastalıkları ve bunların tedavileri konusunda ne kadar bilgilendirdiklerini sormuştuk. Sonuçlar inanılmaz bir düş kırıklığı idi. Hastalara hastalıkları ve kullanacağı ilaçlar konusunda çok az bilgilendirme yapılıyordu. Elbette bu eksiklik sadece hekimlere fatura edilemez. Hele günümüzde 5 dakikada bir hasta bakılan kamu kurumlarında bunu beklemek büyük hata olur. Hep yazıp söylediğim gibi, hekimlere insani çalışma koşulları yaratmadan tıbbi hataları azaltmamız pek mümkün görünmüyor.
İnancım, evde hasta bakımı pratiğinin ülkemiz açısından önemli olduğu, bu yolla hekim eksiği nedeniyle zaten yetersiz olan hastanelerin daha akılcı kullanımının sağlanacağıdır. Ancak bu tür organizasyonların çok iyi planlanması ve iyi kontrol edilmeleri şarttır.